“Çocuğum benden önce ölsün.” diyen bir annenin umutsuz duası ile, sadece bir saatlik banyoyu lüks gören bir yaşam…
Özel gereksinimli çocukların ailelerinin sessiz çığlığı, hepimize yazılmış bir vicdan mektubu.
Geçen hafta Erzurum’da düzenlenen Mesleki ve Teknik Eğitimin Güçlendirilmesi ve Yeni Yaklaşımlar İstişaresi’nde, özel gereksinimli çocuklarımıza dair yıllardır süren bir tabloyu bir kez daha gözler önüne seren iki cümle duydum.
Bir anneyle yapılan görüşmede, kadın titreyen sesiyle “Çocuğum benden önce ölsün.” demiş.
O an, salonda derin bir sessizlik oldu. İnsan kelimenin tam anlamıyla yutkunamıyor. Çünkü bir annenin kurabileceği en ağır cümle bu. O cümlede hem yaşamın yükü, hem umutsuzluk, hem de çaresizlik gizliydi.
Bizler dışarıdan bakınca o anneye “Böyle dua olur mu?” diyebiliriz.
Ama o annenin dünyasında o dua, bir kurtuluş duasıdır. Çünkü biliyor ki bir gün o gözlerini kapadığında, arkasında kalan çocuğuna kimse onun gibi bakamayacak. Ne sistem, ne toplum, ne de komşu…
Biz “birlikte yaşamak”tan söz eden bir toplumuz ama “birbirimizi anlamak”ta sınıfta kalıyoruz.
Toplantıda bir başka örnek daha paylaşıldı.
Bazı veliler, çocuklarının özel eğitim okullarında sınıf tekrarı yapmasına göz yumuyormuş.
Hatta bu durumu alışkanlık hâline getirenler bile varmış.
“Bu etik değil.” demiş hocamız. “Neden böyle yapıyorsunuz?”
Bir anne sessizce cevap vermiş:
“O saatlerde bir saat banyo yapabiliyorum hocam.”
İşte bazen bir toplumun röntgeni, işte bu kadar kısa bir cümleye sığar.
Bir saatlik banyo…
Bizim için sıradan bir ihtiyaç, onun içinse bir lüks; bir nefes alma hakkı.
Çünkü o annenin hayatında ne gece var ne gündüz; ne izin günü ne mola…
Sürekli bir göz, sürekli bir dikkat, sürekli bir sorumluluk.
Biz istatistiklerle uğraşırken, onlar hayatta kalmanın yollarını arıyor.
Biz “bütünleştirme” derken, onlar dışlanmanın en zarif biçimleriyle yüzleşiyor.
Biz “fırsat eşitliği” diyoruz ama onların fırsatı bazen sadece bir saatlik banyoya denk geliyor.
Oysa özel gereksinimli çocukların aileleri, bu toplumun en güçlü ama en sessiz kahramanlarıdır.
Onların yükünü hafifletmek yalnızca devletin değil, her birimizin insani görevidir.
Bir tebessüm, bir yardım eli, bir anlayış cümlesi bile bazen bir annenin ömründen yıllar eksilten yorgunluğu alabilir.
Belki de artık özel eğitimi sadece “bir branş”, “bir kurum” ya da “bir mevzuat” olarak değil, bir vicdan meselesi olarak görme vaktidir.
Çünkü o annenin duası, aslında hepimize yazılmış bir mektuptur:
“Ne olur, benim yokluğumda çocuğuma sahip çıkın.”
Aydın MERTAYAK
Rize'de Sabri Gürses ve Hatice Gürses'in ilk çocukları olarak doğdu. Çocukluğu ve ilk gençlik yıllarını…
Rize Adına Üzüldük: Rize’nin Sorunlarını Yüzüne Söyleyebilen Tek İsim Şaban Aziz Karamehmetoğlu Oldu
Rize Merkez Halatçılar Mahallesi’nin Duayen muhtarı Yunus Havuz’un eşi Mahiye Havuz, yaşamını yitirdi.
Rize Emniyet Müdürlüğü ekiplerince il genelinde yürütülen uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti operasyonlarında çok sayıda…
13 Ekim Uluslararası Afet Risklerinin Azaltılması Günü kapsamında, ilimizdeki tüm okullarda eş zamanlı tahliye tatbikatı…