Makale:Hüseyin ALPAY
Namaz, oruç, zikir, tesbihat dışında bugün Allah için ne yaptınız? Peki ya dün? Ondan önceki günler? Kapıya gelen dilenciye üstten bakarak verilen üç kuruş paralar dışında ne yaptık? Kimin derdine merhem olabildik? Merhem olmayı boş verin, kimin derdini can kulağıyla dinledik? Okul kantininde su bile alacak parası olmayan çocukların olduğu bir ülkede, tost parasını ortaklaşa denkleştirip bölüşen çocukların varlığından bile çoğumuzun haberi yok. Açlıktan karnı guruldayan sabilerin vebali desem kim üzerine alınır? Ya da sanayide çocuk yaşta çalıştırılan nesillerin ahı desem kim oralı olur? Yaşıtları konforlu evlerde yemek beğenmezken, bu ülkedeki çocuk işçiliğini kimler, hangi gerekçelerle savunabilir?
Komplo teorilerini, siyasetin dehlizlerinde konuşulanları, açılan tezgahları, milletvekilliği, belediye başkanlığı, meclis üyeliği hesaplarını bilmem. Ayağa çelme takmayı karanlık arkadaşlara bıraktığım günlerden bu yana kafam da çok rahat. Çünkü biliyorum ki dünya dediğimiz yerde sadece misafiriz ve bu konukluk bir zaman sonra bitecek. Geçici kaldığımız bir yere sevdalanmak, gideceğimiz bile bile entrikalar, yalanlar, kahpelikler peşinde koşmak, “insan” olanın harcı olmamalı.
Dolayısıyla insanın deryada bir damla bile olmadığını hissedebilen herkes, asgari müştereklerde buluşmalı ve dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirmeli. “Kötülükleri bitiremeyiz, ama iyilikleri çoğaltabiliriz” diyen Sezai Karakoç’un demek istediği de tam da bu işte: Karanlık adamların kötülüklerini bitiremeyiz ama iyilikler yaparak dünyayı güzelleştirebiliriz. İyiliklerle dolu bir ortamda, geçici dünya için hesap kitap yapmayan insanlarla daha yaşanır kılacağız hayatı. Çoluğa çocuğa mal bırakmak için kırıp dökerek zenginleşmek yerine olanla yetinmek, şükretmek, ihtiyacımızdan fazlasını infak etmek ve sade bir hayatı yaşamak, dünya maceramızın ana fikri olmalı.
Meselelere bu pencereden baktığımızda daha objektif değerlendirmelerde bulunuruz. Çünkü hesap, kitap, tezgah, entrika, yalan, iftira, zan, hiçbir şey olmayınca kalp de ferahlar. İnşirah’ı bulan yürek dünyaya huzur verir. Huzur verdiği dünyada da iyilikler çoğalır. Yani önce kendimizden başlayacağız iyi olmaya. Selam alıp verirken bile hesap yapmaktan vazgeçeceğiz, “Size şahdamarınızdan daha yakınım” diyen Allah’ı unutmadan.
Aç, açıkta, çaresiz komşularımızdan başlayıp, siftah etmeden dükkanını kapatan arkadaşlarımıza varana değin, yani önce kendi muhitimizden başlayarak ihtiyaç sahibi herkese önce bir selam vereceğiz. Elimizden bir şey gelmese bile hatır sorup sohbet ederek yüreklerdeki ağırlığı az da olsa hafifleteceğiz. Elden geldiğince de yardımı esirgemeyeceğiz. Kuru kuruya namaz, Ramazan’da akla gelen sadaka, bilmem kaçıncı kez Hacca gitmek yetmiyor, yetmeyecek iyi bir Müslüman olmaya.
Dünya kötücül etkilerden ne kadar kurtulur bilemem; ama yardımlaşma, infak ve sosyal adalet ne kadar yaygınlaşırsa, biraz daha güzelleşebilir dünya. Daha yaşanır bir hayat, sürdürülebilir bir meşakkatler silsilesi ve az da olsa keyif verecek alışkanlıklarla sıkıntılar hafifleyebilir. Evine ekmek götürmek derdindeki işsizi, işinden edileni, sürgünlere gönderilenleri unutmadan sadece iyilik yapmak zorunda insan. Başka çaresi, çaremiz yok.
Yaşanan her olayda “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın” diyen Allah’ın emrine uyarak yol alalım dünyada. Düşmanlıkları bitirerek bir yerinden yeniden başlayalım hayata. Bir adım atana on adım atarak yapalım bunu. Hesapsız yapalım bu işi. Bakacağımız tek kitap da Kur’an’ın Türkçesi olsun. Okuyalım o mukaddes kitabın Türkçesini de ne kadar yanıldığımız, yanlış anladığımız ne varsa, her şeyi görelim. Allah’ın buyruğu olan “ihtiyaçtan fazlasını biriktirmekten vazgeçmek” zor gelebilir belki, lakin o emri yerine getirmenin ferahlığını yaşamak o kadar da zor değildir, kim bilir.
Sade bir hayatla taçlandıralım her şeyi. “Sadelik imandandır” diyen Muhammed Peygamber’in yaşantısını örnek aldığımızda zaten her şey çabucak düzelecek. Ayrıştıran, bölen, kamplaştıran siyaset, üslup ve tarz bizden uzak dursun. Arabanın en iyisine binelim, evin en güzelinde oturalım; ama mütevazı, sade ve vakur bir hayatı yaşamayı da gözden ırak tutmayalım.
Yaşadığımız konfor bize bu ülkenin, ötesinde bu dünyanın gerçeklerini unutturmasın. Market kasasında 5 lirası çıkmadı diye elindeki ekmek poşetini bırakan, pazar yerlerinde akşam saatlerinde döküntü sebzeleri toplayan, kirasını-faturalarını ödeyemeyen, okul harçlığını çıkarmak için üç kuruşa kafelerde çalışan, el açmaktan ar eden ama paramparça olmuş hayatları yaşayan binlerce insanın ahı var, kimse aklından çıkarmasın bunu.
O vakit, “Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyen kaç kişiyiz?
İsrail tarafından Gazze’de yapılan haksız katliamlara İkizdere ilçesinde tepkiler gösterildi.
Saadet Partisi Çankaya İlçe Başkanı Selim Kayadan, siyasete dair yaklaşımını ve İslami kavramların yanlış anlaşılmasına…
Çetinkaya, gençlerin Zafer Partisi’ne yönelmesinin temelinde milli bilinç ve Atatürkçü duruşun etkili olduğunu vurguladı:
Kayseri Mobilya Fuarı’nda düzenlenen buluşmada, Saadet Partisi Kayseri İl Başkanı Erdal Altun’un davetiyle gerçekleşen tören,…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rize programının ardından Trabzon'a hareketi esnasında, Sarayköy Tüneli içerisinde arıza yapan…
Vali İhsan Selim Baydaş başkanlığında, AFAD Acil Durum Yönetim Merkezi’nde gerçekleştirildi