Bir zamanlar Rize merkez mahalle ve köylerinin vazgeçilmez çalgısı olan armonik – el mızıkası(diatonik akordeon) bugün artık yerini elektronik çalgılara bırakmış durumda.
Bu kültürü yaşatmak için birkaç kişi gayret etse de artık armonikin eski yerini koruması mümkün değil. Şimdilerde özel etkinliklerde çalındığı, bununla horonların döndüğünü görünce çocukluğumun, gençliğimin düğünlerini hatırlıyorum. Ağabeyim ve ben elimizde armonik, davet edildiğimiz düğünlere severek giderdik. Nasıl sevinmeyelim; düğünler bizler için hem eğlence, hem harçlık kazandığımız şenliklerdi.
Armonikle 8-9 yaşında tanıştım. Rahmetli babamı çok seven bir Alamancı, “Almanya’dan bir şey istermisin?” diye sorduğunda, babam da bize ne istediğimizi sordu, biz de nereden esinlenmişsek, “mozika-armonik isteriz” dedik.
Almanya’dan getirilen tek sıra Hohner marka armonik artık bizlerin gece gündüz elinden düşürmediği bir çalgı aleti olmuştu. Ben bırakıyordum, abim Süleyman eline alıyordu.
Abim, benden iki yaş daha büyüktü ve müziğe karşı kulakları oldukça duyarlıydı, yetenekliydi.
Küçük bir çocuk olarak gittiğimiz düğünlerden ezberlediğimiz melodileri çalmak için saatlerce uğraşıyor, bu melodilerin yer aldığı teyp kasetlerini dinleyip taklit ediyorduk.
Kısa zamanda kimi horon havalarını öğrendik, yıllar geçince de artık bir mozika ustası olarak düğünlere gitmeye başladık.
Vaktiyle, sadece kadınların kendi aralarında horon yaptıkları, erkeklerin bulunmadığı kına geceleri olurdu. Bu düğünlere çağrılır, orada mozika çalardık.
Armonik yorucu bir çalgı aletiydi ve kolların güçlü olmasını gerektiriyordu. Horon havalarını öğrenmiş olsanız da eğer gücünüz yoksa bir düğünü idare edemez, yorulurdunuz.
O nedenle ilk gençlik yıllarımızda gittiğimiz düğünlerde armonik çalan yaşlı mozika ustaları olduğunda mozikamızı ona verir, onun çalmasını, bize destek olmasını isterdik.
Düğünlere davet edilen çalgıcılar genellikle düğünün sonunu bekleyip, düğün sahibinden ücret almak yerine geleneksel hale gelmiş olan daha pratik bir çözüm yolunu tercih ederdi. Buna ‘mozika bayıltma’ deniyordu.
Düğünlere davet edilen her mozika ustası neredeyse hep bu mozika bayıltma işine başvururdu.
Düğünde damat mutlaka horon halkasına girerdi. Horon halkasında birkaç kez döndükten sonra mozikayı açıp damatın ayaklarının önüne, yere koyardık. Damat, mozikanın üzerine para koyuncaya kadar bekler, sonra yeniden çalmaya başlardık.
Bazen sadece damatla yetinmez zengin bilinen anlı, şanlı kişiler horona girdiğinde mozikayı onun da ayaklarının önüne koyardık, yani bayıltır, paramızı alırdık.
Mozika ustaları arasında bu işi o derece abartanlar vardı ki, erkeklerin çoğu ‘önünde mozikayı bayıltırlar’ diye horona girmekten çekinirdi. Bunların bazıları damattan iyi bir para alıncaya kadar mozikayı yerden kaldırmaz, horonun devam etmesi için damat çaresiz cebinde ne varsa verirdi.
Düğünlerimizde o dönemde böyle gelenekler vardı. Sadece armonik çalanlar değil, düğünlerde kemençe çalanlar da kemençesini damatın ayaklarının önüne bırakıp, damatın kemençe üzerine para koymasını bekler, ancak ondan sonra kemençe çalmaya devam ederdi.
Bu konuda ilginç bir anım var.(ismini vermeyeyim) bir komşunun kızının kına gecesine gelen damatın ayaklarının önüne horon esnasında kemençe konulunca damat buna kızmış ve kemençenin üzerine basarak kemençeyi paramparça etmişti. Tabi ardından da ortalık karışmıştı.
Bizim mahallemiz olan Camiönü mahallesinde mozika ustası olarak çevre düğünlere yalnızca abim ve ben davet edilirdim.
Rahmetli babam ve kardeşim Alaattin de armonik çalmayı bilse de düğünlerde çaldıklarını hatırlamıyorum.
Bizden sonra berber Mahmut Buyuran mozika çalmayı öğrendi ve düğünlerin vazgeçilmez ismi oldu.
Ondan da bazı kişiler armonikle horon havalarını çalmayı öğrendiler.
Biz, hiç kimseden destek almadan melodileri ezberleyerek horon havalarını çalmayı öğrenmiştik. Zira, yakın çevremizde bize bu çalgıyı çalmayı öğretecek kimse yoktu.
Bizim mozikamız yıllarca bize hizmet etmiş, elden ele dolaştığı için iyice eskimiş, sağlıklı ses vermez hale gelmişti. Artık çürüğe çıkmıştı.
Yıllar sonra berber Mahmut’un eski de olsa gözü gibi baktığından bozulmamış mozikasını eve getirip, çalmak istedim. Tabii bu arada televizyonumuzdaki yöresel müzik programlarına mozikasıyla katılan Veliköylü Sezai’nin mozikasını elime alıp, unutup unutmadığımı denemiştim.
Mahmut’un mozikasını eve getirip çalmam oğlum Halil İbrahim’in ilgisini çekmişti. Zaten müziğe karşı çok meraklı ve yetenekli olan Halil, hemen heves edip çaldığım havaları öğrenmeye başladı. Ardından hemen Ebay üzerinden çift sıra bir armonik (Hohner Erica) satın aldı. Çok kısa zamanda bütün havaları öğrendi. Çok yetenekli bir arkadaşı olan Kayhan Kulaksız da armonik satın alıp bu havaları öğrendi. Sonrasında bu iki genç “Rize Mozika Armonik” adlı bir Facebook sayfası kurarak Rize’de ulaşabildikleri tüm armonik ustalarına getirdikleri armonikleriyle bildikleri havaları çaldırıp, videoya kaydedip, bu sayfada yayınladılar.
(Halil, şimdilerde diatonik akordeonla birçok evrensel parçayı çalabilen bir usta)
Ancak, ne yazık ki bu geleneksel çalgımız, kültür mirasımız kültür çevrelerinin ilgisini pek çekmedi!
Görebildiğim kadarıyla şimdilerde de bazı kişiler bu konuda uğraş veriyor, armoniği yaşatmaya çalışıyor.
Oysa, bu geleneğimizin yaşatılması hatta geliştirilmesi gerek.
Bunun için yapılabilecek şey, bu çalgı aletini kullananların tüm oyun havalarını çalabilecek bir platform oluşturmak olabilir.
Armonik bize Kafkaslardan gelen bir çalgı aleti. Bizden daha çok Çerkesler bu çalgı aletiyle geleneklerini sürdürüyorlar. Ve onların oyun havaları bizlerden daha çok. Belki çerkes dernekleriyle irtibat kurularak bu aletle çaldığımız oyun havalarına onların oyun havaları da eklenip, çeşitlendirilebilir. Daha sonra da dünya üzerinde bu çalgı aletiyle çalınan havalar öğrenilebilir.
Yani bu konu iyi bir kültürel destek isteyen bir konu ve bunun için üretilecek projeler çeşitli yerlerden finans desteği sağlayabilir..
Geçmiş ve bu günden bir örnekle yazıma son vereyim..
(1.Fotoğraf yaklaşık 45 yıl önce gülükaların düğününde mozika çaldığım foto
2. Foto, Halil ve Kayhan)
3. Foto, Mahmut Buyuran
diğeri ise pandemi hatırası Belgrad ormanlarında bir videom)
Adnan ONAY