Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ARAPÇA KUTSAL MI, NAMAZDA DUALAR ANA DİLDE OKUNAMAZ MI?

  “Biz onu, anlayasınız

 

“Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.”Yusuf/2

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan iletişim aracı.
O nedenle; Dinler, doğdukları coğrafyada hakim olan dil neyse o dildedirler. İlahi denilen, vahiy yoluyla bir seçilmiş kişi( Peygamber) tarafından aktarılan dinlerin yanı sıra, beşeri dinlerin oluşturulmuş kitapları da ana dildedir.
Bu bir doğal süreç.. Halk tarafından anlaşılmayan bir dildeki din kitaplarıyla o dinin varolma, yaşama ihtimali olabilir miydi?

Dini kitaplar, (tıpkı diğer kitaplar gibi) başka dillerin konuşulduğu coğrafyalarda anlaşılmaları için tercüme edilirler. Başka türlü anlaşılamaz, yaygınlaşamazlar..

Ancak, dinler savaşlar aracılığıyla başka coğrafyalara taşınmışsa o zaman galip olanın dini ve dini yorumlarının yanı sıra dili de o coğrafyada yaygınlaşır.
Böylece; din, inanç ilk birleştirici unsur olur. Din birliği denilen olgu ortaya çıkar. Ayrı milletlerin din birliği altında toplanmış haline de ümmet denmekte.

Arapların çevre coğrafyalara hakim olmasıyla birlikte din ve dilleri de o coğrafyalarda yaygınlaştı.
Örneğin; Endülüs’te Arapça en itibar gören seçkin bir dil haline gelmişti.

Din ve kültür benimsendiği coğrafyada etkin hale gelir. Bu etkinlik arttıkça dinle birlikte dil de yaygınlaştığı için dini kitaplar, ritüeller orijinal dil üzerinden yapılmaya başlanır ki doğrusu da budur. Böylece eksik anlama ortadan kalkmış olur.

Türkler, Müslüman olduktan sonra Arapçaya da ilgi duydular. Arap harflerini alfabe olarak kullandıkları dönemler oldu. Son Türk İmparatorluğu olan Osmanlı Devleti de Arapça harflerden oluşan alfabeyi benimsedi ve böylece Kur’an’ın okunması kolaylaşıp, yaygınlaştı.

Bir islam devleti olan Osmanlı Devleti savaşlarını dini yaymak, islam adına cihad amacıyla yaptığı için dinin ana kaynağı olan Kur’an’da orijinal haliyle fethedilen coğrafyalarda yaygınlaştı. Kutsal kitabın Türkçeye çevrilmesine izin verilmediği gibi fethedilen topraklarda da Kur’an’ın yerel dillere çevrilmesi ilgi görmedi.
Sonuçta: Osmanlı coğrafyasında sadece, din adına anlamı halkça bilinmeyen Arapça Kur’an birleştirici ana unsur oldu.
Bugün, aynı dine mensup islam dünyasının yani ümmetin ana ortak değeri Arapça Kur’an’dır. Bu birliğin korunması için bizi mabetlerde din adına bir araya getiren namazların orijinal Kur’an diliyle yapılması şarttır..

Buradan başa dönersek; Din’in varlık sebebi anlamaktan geçiyorsa o halde tek yol; ibadetlerimizde okuduğumuzu anlamaktan geçiyor..
Bu durumda bu nasıl olacak?

Namaz, şekle bağlı bir tapınma, bir yakarma, bir dua, bir zikirdir. Haliyle,yapılan zikrin, yapılan duanın anlaşılması esastır. Bunun için de tek yol Arapça okunan duanın anlamını öğrenmekten geçiyor..
Peki bu mümkün mü? Yani camilerdeki sıradan halk Kur’an’ın anlamını bilebilir mi?

Elbette, bu mümkün değil.

O halde, yapılması gereken şey; Toplu namaz kılınılan her yerde namaz kıldıran imamın Fatiha’nın ardından Kur’an’dan öğrenilmesi kolay kısa dualar okumasıdır. Kur’an’da geçen ve duayla uzaktan, yakından ilgisi olmayan surelerin okunmaması gereklidir.

Bazı namazlarda imam sessiz okuduğu için bu namazlarda imamlar dilerse çok uzun dua sureleri okuyabilir.( gerçi imamın sessiz okuması da anlaşılır bir uygulama değil!)

Bu bahsettiğim namazda Arapça Kur’an okunması gerekliliği toplu kılınan namazlarla ilgilidir.
Kişinin tek başına kıldığı namazda anladığı dilde Allah’a yakarması, dua etmesi esastır. Ancak, her rekatta okunan Fatiha orijinal dilde olmalıdır. Eğer, Fatiha’nın anlamını da öğrenememiş olan varsa bence o kişiye namaz da farz değildir..!

Öte yandan, ana dilde namazın caiz olduğu konusunda Hanefi Mezhebinden olanlar için bir de fetva da söz konusudur.
Ebu Hanife bir fetvasında;? “kişi iyi Arapça bilse dahi Farsça tekbir getirip, namazda Farsça okusa namazı caizdir” demiştir.(el-Câmiʿu’s-Sağır)