Makale:Kenan Şahin
“Dağlara buğday serpin, Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler.”
Hz. Ömer’in bu sözü, yöneticilik anlayışının zirvesidir.
Bir kuşun bile aç kalmaması için dağlara buğday serpen bir halifeden, bugün insanını açlık sınırının altında yaşatan bir anlayışa nasıl geldik?
Açlık sınırı 29 bin lira.
Yani bir insanın sadece karnını doyurabilmesi, barınabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi için gereken en düşük tutar bu.
Ama milyonlarca emekli 15-16 bin lirayla geçinmeye çalışıyor.
Düşünün… İki emekli bir araya gelse, ancak bir kişinin açlık sınırına ulaşabiliyor.
Bu sistemde, bir emeklinin yaşaması için diğerinin ölmesi gerekiyor adeta.
Bir zamanlar “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” denirdi.
Şimdi ise “Devlet büyüsün, insan nasıl yaşarsa yaşasın” anlayışı hâkim.
Büyüme rakamları süslü,
ama sofralar boş.
Enflasyon rakamları düşmüş deniyor,
ama pazar fileleri hâlâ yarım dolu.
Yönetenlerin ağzında pembe cümleler, halkın elinde kararmış ekmekler var.
Yoksulluk sınırı 90 bin lira olmuş.
Dört kişilik bir ailenin insanca yaşayabilmesi için bu kadar gelire ihtiyacı var.
Peki, kaç kişi kazanabiliyor bu parayı?
Beş emekli bir araya gelse, ancak “yoksul” sayılabiliyor bu ülkede.
Yani artık yoksulluk bile bir lüks hâline geldi.
Bir milletin vicdanı, en zayıf halkasının yaşam koşullarıyla ölçülür.
Bugün bir emekli, torununa harçlık veremediği için utanıyor.
Markette etin yanına yaklaşamıyor, pazarda çürük sebze arıyor.
Hz. Ömer’in adaletinden,
bugünün “idare et” diyen bürokrasisine gelene kadar,
bir yerlerde vicdanın yönünü kaybettik.
Artık dağlara değil,
kalplere buğday serpmemiz gerekiyor.
Çünkü aç olan sadece mideler değil…
Vicdanlar da aç.
#emekli #yoksulluksınırı #açlıksınırı
