Gençağa Karafazlı
Rize’nin Fındıklı ilçesinde düzenlenen Yeşil Altın Gümüş Deniz Festivali kapsamında Hayati Aykut parkında doğal yaşam, ekoloji, çevre mücadeleleri ve deneyimlerin anlatıldığı forum düzenlendi. Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, “Yaşam alanını, yaşam alanımıza dokunan her türlü projeye karşıyız ama yaşamak için ihtiyacımız olan iki ürün değil, beş ürün alabiliyorsan kamusal çıkar açısından hepsini almanın da bilimsel olduğunu, teknik olduğunu, devrimcilik olduğunu savunuyorum” dedi.
Rize’nin Fındıklı ilçesinde düzenlenen Yeşil Altın Gümüş Deniz Festivali başladı. 25 Ağustos’a kadar devam edecek festivalde kitap standları, yöresel ürünleri, resim ve fotoğraf sergileri ve paneller düzenleniyor. Hayati Aykut parkında düzenlenen doğal yaşam, ekoloji, çevre mücadeleleri ve deneyimlerin anlatıldığı foruma ise Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, Maden Mühendisleri Odası eski Başkanı Mehmet Torun, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz ve yaşam savunucuları katıldı.
“Karşı taraf tankla ateş ediyor biz hala kılıç sallıyoruz”
Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, şunları söyledi: “Bugün burada bir çağrıda bulunacağım; ben birilerinin küçük hesaplarıyla siyaset yapmıyorum, hiç hayatımda da yapmadım. Yaşam alanları savunucularının söyledikleri şu; hepimiz bir görme engellinin büyük bir cisme dokunduğu noktadaki mücadelesini aslında çok onurluca yürüttüklerini gördük ama karşı taraf tankla ateş ediyor biz hala kılıç sallıyoruz, mümkün değil. O zaman önümüzdeki süreç topyekun bir mücadele süreci iktidarı da değiştirmek bunu hangi yöntemle yaparsanız yapın ben o yöntemi burada kimseye tarif edemem. Herkesin kendi siyasal duruşuna göre bir yöntemi vardır; topyekûn yaşam alanlarımızı koruyacak, yaşam alanlarımızı savunacak ve yarınımıza olan borcumuzu bugünden ödememiz gerektiği. Nefes aldığımız sürece yaşam alanlarının hepimiz için olduğu ve bunun için mücadele etmemiz gerektiğini düşünen, buna inanan, bunun için mücadele eden biri olacağım ve hep böyle olacak bu yerel yöneticisi olup olmamakla ilintili değil. Dün nasıl karşı çıktıysak sermayeye dün nasıl karşı çıktıysak bir avuç çıkarcıya bugün de karşı çıkacağız. Yaşam alanını, yaşam alanımıza dokunan her türlü projeye karşıyız ama yaşamak için ihtiyacımız olan iki ürün değil beş ürün alabiliyorsan kamusal çıkar açısından hepsini almanın da bilimsel olduğunu, teknik olduğunu, devrimcilik olduğunu savunuyorum.”
“Madenler insanlığın ortak malı”
Maden Mühendisleri Odası eski Başkanı Mehmet Torun da şunları söyledi:
“Madenler bildiğiniz gibi milyonlarca yılda oluşuyor, hiçbir sınıfın, hiçbir zümrenin hiçbir kişinin emeği olmadan oluşan doğanın bizlere bahşettiği değerler. Yani insanlığın ortak malı ama kapitalist sistemde madenlere birileri el koymuş birileri sahip çıkmış ve birileri kendi malı gibi kullanıyor ve küçük bir sınıfın yararına kullanılıyor, ticari bir meta olarak kullanılıyor ne yazık ki. Bir ülkede maden rezervin olması avantaj gibi gözükse de tek başına yeterli olmuyor avantaj olmuyor hatta tam tersine dezavantaja dönüşebiliyor bir saldırı ortamına dönüşebiliyor. Bugün dünya haritasına baktığımızda madenlerin büyük bir kısmı Afrika kıtasında. Ülkemizde yine madenler açısından baktığımızda çeşitlilik açıdan zengin bir ülke dünyada üretilen 90 çeşit mineralin 60 çeşidi ülkemizde var.”
“Varlıklarımız çok uluslu şirketlere peşkeş çekildi”
KTÜ Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu şu ifadeleri kullandı: “Türkiye’nin derdi büyük. Türkiye’nin sahip olduğu doğal varlıklar gün geldi sermayenin iştahını kabarttığı için kolayca kullanabildikleri kapitalizmin bir anlamda sermayesini arttıracağı unsurlar haline geldi çünkü özellikle neoliberalizmle birlikte dünyada artık bizim gibi ülkelerin bütün varlıkları bir anlamda şirketlere çok uluslu şirketlere peşkeş çekilir oldu. O yüzden demokrasilerin artık demokrasi değil şirketokrasi olduğu konusunda da bir görüş var. Hakikaten kanunları nasıl istiyorlarsa öyle çıkabiliyorlar, istedikleri insanı atabiliyor, istemediklerini artırabiliyor, hakikaten ülkemiz gibi güzel ülkelerin, varsız ülkelerin başına çok şeyler geliyor. Bu ülkenin varlıkları bir anlamda becayiş yapıyor iseniz böyle ülkemiz gibi çok zor durumlara düşmüş oluyorsunuz. Türkiye’de sorunların başında tabii Karadeniz’de bunlar arasında en fazla bu problemlerden yükünü almış bir bölgemiz. HES konusunda bir dönem çok ateşli bir durumdaydı bitirilenlere de baktığımız zaman mesela Giresun’da 45 tane, Trabzon’da 50 tanesi bitti.”
“Her yıl 2 tona yakın kestane balı üretilen bir vadiden bahsediyoruz”
Cengiz inşaatın İkizdere Eskencidere vadisinde çalışmalarını sürdürdüğü taş ocağına karşı mücadeleleriyle tanınan Kemal Baş ise şunları söyledi: “İkizdere bizim başından ya 2021’de olaylar başladı, kepçeler oraya girdiler, halk bizim o köylülerimiz aslında köylü dediğimiz bizim Pervin ve Ayşe. Orada devamlı olarak yaşadıkları için hayat bütün her şeyle beraber geçimlerini oradan sağlayan bizim kendi köylülerimiz, bakın burada organik tarım ilan edilen bir yerde çay dikti, insanlar geçimleri zor onu yaptılar. Her yıl hemen hemen 2 tona yakın kestane balı üretilen bir vadiden bahsediyoruz, oradaki arıları yok ettiler. Aslında en güzel direnişi biz o petekleri jandarmaların önüne koyduğumuzda, bunlar basında TV’lerde çok yer aldı, Aslında onlar da belli başına bir mücadelenin örneğiydi, hiç kimse kaldıramadı onları doğru dürüst çünkü öyle bir organizasyonları yoktu.”
“Kanser vakalarının nasıl arttığını hepimiz yaşayarak beliyoruz”
Sinop Belediye Başkanı Metin Gürbüz ise şu ifadeleri kullandı: “Çernobil sonrasında Karadeniz’in Kuzey yamaçlarında nasıl kanser vakaların arttığını hepimizin bunu yaşayarak bildiğini hepimiz biliyoruz, her evde bir kanser vakası var o zaman uzmanlar demişlerdi bize; ‘siz bunu 10 yıl 12 yıl sonra göreceksiniz’ diye. Kendisi Çernobil’e gittiğini şehirde filmat kentinde yaşamın tekrar başladığını söyledim Yalan arkadaşlar ölü bir şehir, bir ahlak olmalı. Ben bir yurttaş olarak bir Belediye Başkanı olarak bir yalan üzerine bir politika kurgulayamam. Yaşam yok arkadaşlar, dünyanın en büyük santralinde santrallerinden işte geçenlerde soğutma ünitelerine bir saldırı gerçekleşti. Bu santralin eğer bir kazaya uğraması nedeniyle yani Ukrayna’ya ait bir santral Ruslar tarafından işgal edildi, soğutma ünitelerinde bir yangın devam ediyor. Düşünün o santral bize yaklaşık 600 km mesafede kuş uçuşu. Kuzey rüzgârların estiğinde bir süre sonra oradaki radyoaktivite burada bütün Karadeniz sahilinde olacak tıpkı 1986’da olduğu gibi.”