Makale:İlyas GÜR
Her 24 Temmuz’da olduğu gibi bu yıl da Basın Bayramı, basın özgürlüğü ve gazetecilik mesleğinin temel değerleri üzerine tartışmalarla kutlandı. Ancak bazı açıklamalar, mesleğin temel sorunlarından birine işaret etmek yerine, kişisel hesaplaşmaların ve ayrıştırıcı söylemlerin gölgesinde kaldı.
İlimizde bir gazeteciler derneği başkanının, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilmiş basın kartını taşımayan gazetecilerin meslekten sayılmaması gerektiğine dair yaptığı açıklama, basit bir görüş bildiriminin ötesinde, gazetecilik mesleğinin tanımını ve temsilini tehlikeye atan bir anlayışa işaret ediyor. Bu açıklamalar, sadece meslektaşlarını hedef almakla kalmadı, aynı zamanda “kim gazeteci sayılır?” sorusunu da tekrar gündeme taşıdı.
Basın Kartı: Mesleki Yeterliliğin Ölçütü mü?
Tarihsel olarak basın kartı, gazetecilik mesleğini icra edenlerin kimliğini belgeleyen, ancak mesleki yeterliliğin tek göstergesi olmayan bir belgedir. Osmanlı’nın son döneminden itibaren basın meslek örgütleri tarafından verilen bu kimlik, Cumhuriyet döneminde de benzer şekilde devam etti. Ancak özellikle darbe dönemlerinden sonra devletin bu kimliği kontrol altına alma eğilimi belirginleşti.
Bugün geldiğimiz noktada basın kartı, resmi kurumlara erişimi kolaylaştıran bir araç haline gelmiş olsa da, gazeteciliğin özü olan kamuoyunu bilgilendirme misyonunun garantisi değildir. Bu bağlamda, kartı olmayan gazetecilerin meslekten sayılmaması yönündeki iddialar, hem hukuken hem de ahlaken temelsizdir.
Gazetecilikte Etik ve Bağımsızlık
Gazetecilik; haber üretimi, kaynak doğrulama, toplumu bilgilendirme ve kamu yararını gözetme esaslarına dayanır. Bu temel niteliklerin hiçbiri, bir basın kartının varlığına veya yokluğuna bağlı değildir. Gazetesini kendi imkânlarıyla yürüten, özel haberler üreten, vergisini veren ve SGK yükümlülüklerini yerine getiren bir basın mensubu, elbette gazetecidir. Tersine, sadece kart taşıdığı için bu mesleği icra ettiğini iddia eden ancak etik kuralları hiçe sayan kişiler de gazeteci sayılamaz.
Temsil Krizi ve Meslektaşlar Arası Bölünme
İlimizdeki bazı basın derneği yöneticilerinin, kendi kurumlarını mesleğin yegâne temsilcisi gibi lanse etmesi, var olan basın derneklerini yok sayması kabul edilemez. Gazetecilik camiası çok sesli bir yapıdır; bu çeşitlilik mesleğin zenginliğidir. Dernek başkanlarının gazetesi olmayan basın mensuplarını hedef alması ve onları resmi toplantılardan dışlamaya çalışması, mesleki dayanışma yerine bölünmeyi teşvik etmektedir. Dahası, bu tür yaklaşımlar gazetecilik mesleğinin itibarını zedeler.
Şeffaflık, Sorgulama ve Samimiyet
Eleştiri getirenlerin önce kendilerine bakması gerektiği de açıktır. Bir gazeteciler derneği başkanının eşinin üzerine devredilmiş bir gazete üzerinden basın faaliyetlerini sürdürmesi, SGK yükümlülüklerini ne derece yerine getirdiği gibi sorular da yanıt beklemektedir. Gazetecilik, sadece yazmakla değil, aynı zamanda hesap verebilirlikle de ilgilidir.
Gazetecilik bir kamu görevidir; kimsenin tekelinde değildir. Basın kartı bir belge olabilir ama gazeteciliğin ruhu etik, tarafsızlık ve kamu yararına hizmetle şekillenir. Bu mesleği gerçekten yaşatmak isteyenler, ayrıştırmak yerine birleştirmeyi, dışlamak yerine desteklemeyi, yermek yerine yol göstermeyi tercih etmelidir.
Gerçek gazetecilik, kartla değil yürekle yapılır.
ADNAN ONAY Öyle güzel atasözlerimiz var ki, uzunca yazarak anlatmak istediğiniz şeyi bir tek…
“Çocuğum benden önce ölsün.” diyen bir annenin umutsuz duası ile, sadece bir saatlik banyoyu lüks…
Rize'de Sabri Gürses ve Hatice Gürses'in ilk çocukları olarak doğdu. Çocukluğu ve ilk gençlik yıllarını…
Rize Adına Üzüldük: Rize’nin Sorunlarını Yüzüne Söyleyebilen Tek İsim Şaban Aziz Karamehmetoğlu Oldu