Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İKİ KAFADARIN BARIŞ DEDİĞİ ŞEY

ADNAN ONAY Trump ile Netanyahu’nun 29 Eylül 2025’te Beyaz Saray’da

ADNAN ONAY

Trump ile Netanyahu’nun 29 Eylül 2025’te Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşme, sözde bir barış planı etrafında şekillendi; ancak bu plan, Orta Doğu’da kalıcı bir barış umudunu değil, mevcut adaletsizliklerin ve çatışmaların devamını garanti altına alıyor.

Görüşme sonrası açıklama yapan Trump ve Netanyahu’nun birbirlerine iltifat edip, İsrail’in Gazze’de, Filistin’de yaptığı katliamları örtüp, HAMAS’ı yok edilmesi gereken bir terör örgütü olarak nitelendirmeleri görülüyor ki, sözde barış girişiminin gerçek amacı barış değil, bölgedeki şiddetine hak zemini oluşturmak.

Görüşmenin temelinde Gazze’de ateşkes sağlanması vardı ancak bunun için Hamas’ın Gazze’den çıkarılmasından, tünellerin imha edilmesinden ve rehinelerin ve cesetlerin tümünün teslim alınmasından bahsedildi.
Hamas’ı yok etmeyi hedefleyen ve Filistin’i bir devlet olarak tanımayı reddeden bir yaklaşım, barış değil, yeni bir baskı ve işgal döngüsü getirebilir.
Trump’ın önerdiği plan, İsrail’in Gazze’den askerlerini çekmesini öngörüyor, ancak “güvenlik perimetresi” gibi muğlak ifadelerle İsrail’in fiili kontrolünü sürdüreceği açık. Netanyahu’nun, Hamas’ın planı reddetmesi halinde örgütü güç kullanarak ortadan kaldıracağını söylemesi, barıştan çok bir tehdit diline işaret ediyor.
Hamas’ın silahsızlandırılması talebi, direnişin tamamen ortadan kaldırılmasını hedeflerken, Filistin halkının meşru savunma hakkını yok sayıyor. İsrail’in işgal politikalarına ve sistematik insan hakları ihlallerine karşı direnişi kriminalize eden bu yaklaşım, barışın değil, tek taraflı bir teslimiyetin reçetesi. Filistin’i devlet olarak tanımayan, tanıyanları eleştiren, işgal altındaki topraklarda eşitlik ve adalet sağlamayan bir plan, yalnızca İsrail’in çıkarlarını koruyan bir araçtır. Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonunun planı eleştirmesi bile, daha agresif bir işgal politikası talebinden kaynaklanıyor.
Bu ortamda, Trump’ın “tarihi bir gün” söylemi, sadece boş bir retorik olarak yankılanıyor.
Katar’a yapılan özür gibi jestler, uluslararası toplumun gözünü boyamaya yönelik yüzeysel adımlar.

Hamas’ın henüz yanıt vermemesi ve planın uygulanabilirliğindeki belirsizlik, bu girişimin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Filistin halkının taleplerini, tarihsel haklarını ve devlet olma hakkını yok sayan bir plan, barış değil, saldırılara devam sinyali vermektedir.
Gerçek barış, Filistin’in devlet olarak tanınması, işgalin sona ermesi ve eşit hakların sağlanmasıyla mümkün.

Trump-Netanyahu görüşmesi, bu hedeflerden fersahlarca uzak bir vizyon sunuyor ve Orta Doğu’da barış umutlarını bir kez daha gölgede bırakıyor.

deneme bonusu veren siteler balmoral resort oslobet jojobet