Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İnsanlık düşerken…

Milli Gazete yazarı Elif Örs’ün kaleminden

Milli Gazete yazarı Elif

 

Özellikle son üç yazımızda eğitim konusunu farklı boyutlardan ele almaya, toplum genelinde konuşulmayan yanları ile ele almaya çalışıyoruz. Ülkemizdeki eğitimin tam krizde olduğunu dile getiriyoruz. Öğrencilerin bilişsel gelişimleri, girdikleri sınavlarda gösterdikleri başarılar, diplomayı alıp bir işe girdiklerinde yapmak üzere eğitildikleri konularda yetersizlikleri, sosyal çevre ile uyumları, hayatı anlama ve karşılaştıkları sorunları çözmedeki içine girdikleri krizler, yaşadıkları çevreye karşı geliştirdikleri tutumlar, gençlerimizin tavır ve davranışları eğitim girdisinde yanlış işlerin olduğunun en iyi ispatı olarak ortada duruyor.

Hepsi ayrı ayrı bir yazı konusu olacak şekilde daha birçok konu yazılabilinir. Bizler başka tespitleri ve sorunları da ele almalıyız. Belki sorumluluk sahibi bir yetkilinin dikkatini çeker, belki gençlerin eğitimi ile uğraşan bir sivil toplum kuruluşunda çalışan bir başkan dert edinir, çözüme giden yolda bir katkımız olur.

Eğitim konusunda çalışmalarımıza devam ederken şüphesiz konuyu çok fazla boyuttan ele almaya çalışıyoruz. Eğitim camiasının önemli unsuru eğitimcilerdir. Ne kadar mükemmel eğitim modeli ortaya koysanız da eğer öğrencileri eğitecek kişileri iyi yetiştiremezseniz o eğitim sisteminin getirecekleri de çöp olacaktır. Canla başla çalışıp hakkıyla mesleğini icra eden tüm eğitimcilerimize hürmetlerimizi kenara koyarak ülkemizdeki genel profil üzerinden değerlendirme yapmamız gerekiyor. Sonuçta kötü eğitim sisteminin tüm aksaklıklarına rağmen çoğumuzun hayatını olumlu şekilde yönlendiren öğretmenlerimiz var. İmkânların yetersizliğine rağmen toplumda hak ettiği değeri görmemesine rağmen çocuklarımızın geleceği için elinden gelen fedakâr, cefakâr öğretmenlerimiz var.

Son yıllarda yükseköğretim kurumlarımız, ortaya koyduğu başarılardan ziyade akrabaların, çoluk çocuklarının, tanıdıklarının eğitim kadrolarına atanması ile gündemde. Akademik kadronun yaptığı bilim ile değil de birileri ile ilişkileri üzerinden konuşulan ülkede eğitimden başka diğer alanlar ile ilgili konuları da doğru bir şekilde ele alabilmek imkânı kalmamıştır. Son yıllarda akademideki bir diğer sorun da bazı profesörlerin bir troll zihniyetinde, bir troll gibi davranış sergilemeleri. Kendi geleceklerini garantiye almak için yaptıkları bu davranış, insanların akademiye olan güvenini sarstığı gibi uluslararası camiada da büyük ciddiyetsizlik meydana getirmektedir. Akademisyenlerin günlük politik (ilim olan siyasetten bahsetmiyoruz) tartışmalarının içine girmeleri ülkemiz için büyük kayıptır.

Akademisyenlerden, eğitimcilerden beklenen ilim üretmeleri, kendi alanlarında tüm insanlığın derdine çare üretecek çalışmaları yapmaları, bilimsel çalışmaları derinleştirecek araştırmalar yapmaları, insanlar için sorun olan meselelere dair çözüm geliştirmeleri, bilişsel gelişimin yanında karakter gelişiminde de örnek davranışlar sergilemeleri, gelecek nesillere bilgileri, ilimleri aktarmalarıdır. Toplumlara her anlamda öncü olmaları, ufuk açmaları beklenmektedir.

Eğitimi ele alırken 7 Ekim Aksa Tufanı sonrası ülkemizde ortaya çıkan tablo üzerinden de çok iyi okumalar yapılabilinir. Aksa Tufanı yaşandıktan sonra ülkemizdeki tepkiler ülke çoğunluğunun bu konu hakkında cehaletini ortaya koymuştur. Daha yaşadığı nesnel durumu değerlendirmekten uzak insanların doğru tepkiler vermesini beklememek gerekmektedir. Medya ve algı mühendisleri tarafından çok çabuk manipüle edilen bir toplumun yetiştirildiğine 7 Ekim ve sonrasında şahit olduk. Daha vahimi ise konu hakkında doğru bilgisi olanların yapılması gerekenleri yapmaması oldu. Hâlâ ülkemiz dünyanın en feci soykırımı yaşanırken hamasetten başka bir şey üretmemektedir. Dünyanın birçok coğrafyasında, birçok ülkesinde elle tutulan kendi güçleri yettiği kadar işler ortaya çıkarken ülkemizde en üst yetkilisinden en sıradan insanına kadar bir “vicdan rahatlatacak” kadar işler yapılmaktadır. Hatta AKP iktidarı, insanları oyalamak üzere bir politika izlemektedir. Kendi fenomenleri üzerinden “boykot” ile sınırlandıracak, kahve dükkânlarını basacak kadar eylemlerin yapılmasını teşvik etmektedir. Katil İsrail’de petrol sevkiyatı devam ederken, işgalci ile ticaretin üçüncü ülkeler üzerinden devam ettiğine dair bilgiler gelirken, diplomasi alanında katil İsraillilere dair hiçbir hukuki işlem yapılmazken, iktidar destekçisi sivil toplum kuruluşlarının eylemleri bir oyalama taktiği olarak tarihe geçecektir.

İktidar mensupları ve vatandaşlar doğru bir eylemi ortaya koyamazken akademisyenlerimiz herkesten beter bir durumdaydı. Dünyanın birçok ülkesinde akademisyenler Filistin’e destek verdikleri için tutuklanıp gözaltına alınırken de seslerinin çıktığına şahit olmadık. Akademi dünyasında birkaç cılız hareketten başka bir şey ortaya çıkmadı. Aslen bir Yahudi olan akademisyen Norman Finkelstein gibi bir tavır sergileyen çıkmadı.

İnsanlık tarihinin en önemli bir dönüm noktasında tarihin doğru tarafında olduğunu ortaya koyamayan bazı akademisyenlerimiz, günlük olayların içinde insanlarımızı da oradan oraya sürükleyip hamaset pompalıyor.

Ülkesi dokuz aydır devam eden soykırıma karşı yapması gerekenleri yapmamış bir akademisyen, milli maç sonucu, “Viyana 341 yıl sonra düştü. Montella başta olmak üzere bütün futbolcularımızı tebrik ediyorum. Viyana önünde Kızılelma için can veren Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve bütün şehidlerimizin ruhu şâd olsun.” diye sosyal medyada paylaşım yapabiliyor. Avrupa Birliği’ne uyum süreci diyerek torba torba yasalarını değiştirmiş, ailesini yok etmiş bir ülke nasıl oluyor da bir maç ile Viyana’yı düşürmüş oluyor? Ekonomide tamamen faizci kapitalistlerin çizdiği düzlemde bir ekonomi politikası uygulayan faizci ekonomik modelin uyguladığı ülke için milli maçtan kahramanlık çıkarmak fazla değil mi?

Hele de hâlâ Gazze’de soykırım devam ederken, okullarında tek mezun verilememiş iken, hastaları tedavi edecek hastane kalmamışken, çocuklar açlıktan ölürken evleri yıkılıp sığınacak çadır bulanların zehirli akrepler ve haşeratla başı o açıdan da dertte olan kişilerin yaşadığı dünyada bu neyin başarısı? Gazze’de yaşanan insanlık durumunu kitlelerin gündeminden düşürmenin başarısı mı?