Adnan ONAY
Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla birlikte dünya ABD hegemonyasında tek kutuplu bir hale geldi.
ABD, ikinci dünya savaşı sonrasında kurduğu ekonomik ve siyasi düzenekler aracılığıyla emperyal hinterlandını iyice genişletmişti.
AB’ de ABD’nin kontrolünde bir birlikti. Sovyetler’in çökmesiyle ABD’nin çok yönlü ağı küresel etkisini artırdı.
ABD’ye alternatif güç olarak sahneye çıkan ÇİN’in böylesi yaygın ve örgütlü bir gücünün olmadığını düşünürsek ABD’nin dünyada tek tabanca bir güç olduğunu söyleyebiliriz.
ABD, İngiltere’deki Yahudi sermayesi başta olmak üzere Avrupa Yahudilerinin maddi fonlarıyla bugünkü gücüne erişmiş bir emperyal güç. Bu ahtapot gücün varlığının devamını sağlayan çeşitli kolları, uzantıları var. İşte İsrail, bu kolların en önemlilerinden biri. İngiltere himayesinde, ABD desteğiyle Filistin’e yerleştirilen İsrail, bir yandan “vadedilmiş topraklar’ inancıyla Bölgede yayılmacılığını sürdürürken aynı zamanda Bölge’de ABD’nin jandarması konumunda.
İsrail politikaları tümüyle ABD ile uyumlu olarak yol almakta.
Eğer, İsrail her hangi bir ülkeden bir zarar görürse bunun ABD’de de negatif etkisi olur..
O nedenle, ABD, İsrail ‘in koruyucu babası pozisyonundadır.
İran-İsrail savaşında İsrail’in zora girmesi nedeniyle ABD, İran’ın üç nükleer tesisini bombalayarak İsrail’e hayati bir destek vermiştir. Eğer, İsrail, İran saldırıları karşısında iyice zora girerse ABD’nin İran’a karşı savaşa girmesi zorunludur.
TÜRKİYE İSRAİL’LE SAVAŞIRSA
Türkiye bir NATO ülkesidir, buna karşılık İsrail NATO ülkesi değildir. NATO’nun 5. maddesi; “Tarafların, Avrupa veya Kuzey Amerika’da bir veya daha fazlasına karşı yapılacak silahlı bir saldırının hepsine karşı yapılmış sayılacağı konusunda mutabıktır” demektedir.
Bu maddeye göre ABD, muhtemel bir Türkiye-İsrail savaşında Türkiye’den yana olmak durumundadır. Ancak, bu madde fiiliyatta İsrail için geçerli değildir.
ABD/İSRAİL Bloku bu durumu dikkate alarak çeşitli stratejiler devreye sokmuştur. Türkiye içten ve dıştan kuşatılmak istenmektedir…
PKK, hem içerden, hem de dışarıdan eğitilip, beslenmektedir..Türkiye, 40 yıldır enerjisinin büyük bir kısmını terör örgütüne karşı harcamıştır.
FETÖ ise ABD paralel devleti olarak içten içe İsrail/Batı çıkarları için çalışmış, devleti ele geçirmek üzere organize olmuş bir örgüttü..
İçeride hala benzerlerinin olduğu muhakkak.
Dışarıda ise ABD, çevremizi Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve bazı Arap ülkeleriyle, bu gibi ülkelere yaptığı askeri yardımlarla kuşatmış durumdadır. İsrail bu ülkelerin tümünde etkindir. İsrail’le savaşmamız halinde bu ülkelerin doğrudan veya dolaylı olarak İsrail’in yanında bize karşı savaşması söz konusudur.
NATO üyesi olmamız nedeniyle ABD bize karşı direkt savaşa girmiş görünmese de bizimle savaşanlara her türlü silah,istihbari desteği vs. verecektir. Ayrıca, Avrupa ülkeleri de karşımızda yer alacaktır.
Konuya bu noktadan baktığımızda özetle; İsrail ile savaşa tutuşmamız halinde bunun sadece İsrail’le sınırlı kalmayacağı açık. O nedenle Türkiye, bütün bunları hesap etmekte, çoklu düşmanlıkla karşı karşıya kalınması halinde galip çıkacak düzeyde savunma sanayiine önem vermekte, bölgedeki çeşitli mevzilere üs kurmakta ve bu üsleri güçlendirmeye çalışmaktadır..
Türkiye, caydırıcı güce sahip olmadan geleceğimizin güvende olmayacağının bilincindedir…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise son grup toplantısında savunma sanayinde geldiğimiz yeri özetlerken “öyle bir silah üretmekteyiz ki, kimse bize dokunmaya cesaret edemeyecek” şeklindeki sözlerle yüreklerimize su serpmiştir.
Umarız, en kısa sürede Türkiye bu noktaya gelir. Türkiye’nin güçlenmesi sadece ülkemiz için değil bölgemiz, hatta dünya için de bir güvence…