Makale:Filozof Sosyolog
Sosyal medyada son dönemde yayılan ve “namaz kirletme” başlığı altında dolaşıma sokulan videolar, yüzeyde bireysel bir provokasyon gibi görünse de, derininde kolektif bir anlam kaybına işaret ediyor. Bu, yalnızca bir ibadetin hedef alınması değil; kutsal olanla kurulan ilişkinin dijital çağda nasıl çözüldüğünün de sosyolojik bir göstergesi.
Bu videolarda yapılan şey, namazın kendisini bozmak ya da “kirletmek” değildir. Çünkü namaz, sembolik düzlemde kirlenmez. Kirlenen şey, niyettir; anlamdır; sınırdır. Sosyolojik olarak baktığımızda burada bir inançla hesaplaşmadan çok, görünürlükle kurulan patolojik bir ilişki vardır. Kutsal olan, algoritmanın önünde bir “malzemeye” dönüştürülmektedir.
Dijital kültür, dikkat ekonomisi üzerine kuruludur. Ne kadar sert, ne kadar aykırı, ne kadar inciticiysen o kadar görünür olursun. Bu bağlamda “namaz kirletme” akımı, bir inanç karşıtlığından ziyade, dikkat çekme stratejisidir. Kutsala yönelmesinin nedeni, kutsalın hâlâ güçlü bir sembol olmasıdır. Toplumu hâlâ harekete geçiren, hâlâ tepki üreten bir alan olmasıdır. Tepki varsa etkileşim vardır; etkileşim varsa algoritma vardır.
Burada ilginç olan şudur: Bu videolar çoğu zaman bir düşünce üretmez, bir eleştiri inşa etmez. Çünkü eleştiri bilgi ister, emek ister, sorumluluk ister. Oysa bu akım, düşünceden yoksun bir gösteriye dayanır. Sosyolojik olarak bu, “anlamsız muhalefet”tir. Karşı çıktığı şeyi dönüştürmez; yalnızca tüketir.
Namaz, bireyin Yüce Yaratıcı Allah’la kurduğu en mahrem ilişkilerden biridir. Toplumsal hayatta ise bir disiplin, bir aidiyet, bir kimlik ifadesidir. Bu nedenle namaz üzerinden yapılan her provokasyon, bireysel bir eylem gibi sunulsa da kolektif bir hafızaya çarpar. Tepkilerin bu kadar sert olmasının nedeni de budur. İnsanlar, yalnızca bir ritüelin değil, kendi anlam dünyalarının hedef alındığını hisseder.
Ancak burada durup şunu da söylemek gerekir: Bu tür akımların yayılabilmesi, yalnızca onları üretenlerle açıklanamaz. Toplum olarak kutsalı savunurken dili kaybettiğimizde, öfkeyi düşüncenin önüne koyduğumuzda, bu içeriklerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Çünkü dijital çağda öfke de bir yakıttır.
Bu mesele ne sadece ahlaki ne sadece dini bir meseledir; aynı zamanda kültürel bir çözülmenin işaretidir. Kutsalın sıradanlaştığı, mahremiyetin gösteriye dönüştüğü, saygının “eski moda” ilan edildiği bir çağda yaşıyoruz. Namaz kirletilmez; fakat anlam, sürekli aşındırılabilir. Ve anlam aşındığında, geriye yalnızca gürültü kalır.
Sosyolojik olarak asıl soru şudur:
Bu videolar neden üretiliyor değil, neden bu kadar izleniyor?
Cevap da tam burada duruyor: Çünkü çağımız, derinliği değil, şoku ödüllendiriyor. İnancı değil, ihlali görünür kılıyor. Ve biz, her izleyişimizle bu döngüyü biraz daha besliyoruz.
Belki de yapılması gereken şey, kutsalı savunurken bağırmak değil; anlamı yeniden kurmaktır. Çünkü anlamını koruyan hiçbir şey kirlenmez.
