Makale;Perof.Dr.Necati Cemaloğlu
Son yıllarda eğitim sistemimize dair yapılan araştırmalar, sadece sınıf içindeki başarıları değil, bir ülkenin geleceğini de sorgulamamıza neden olacak veriler sunuyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın araştırmalarına göre, her 3 öğrenciden 2’si okuduğunu anlamıyor. Üstelik sınavlarda yaklaşık 350 bin öğrenci tek bir matematik sorusu bile çözememiş. Bu sadece eğitim sisteminde bir “başarısızlık” değil, toplumsal aklın körelmesi demek. Düşünen, analiz eden, kavrayan, yorumlayan bireyin eksikliği; bir toplumun geleceği adına en derin kayıptır.
Çünkü bir öğrenci okuduğunu anlamıyorsa, hiçbir dersi gerçek anlamda öğrenemez. Türkçeyi anlamayan tarih de anlamaz, matematiği anlamayan fen bilimlerini de kavrayamaz. Anlamayan çocuk, bilgiyi zihninde işleyemez. Hafızasına değil, kalıbına öğrenir.
Ve daha da önemlisi: Anlamayan birey, düşünen birey olamaz.
Sadece Okulda Değil, Hayatta da Kayboluş
Bu sorunu sadece sınav sonuçlarıyla sınırlamak, dar bir bakış açısı olur. Okuduğunu anlamayan birey, sadece bir edebiyat sorusunu değil; bir haber bültenini, bir yasal metni, bir seçim bildirgesini de anlamaz. Gündelik yaşamda karşılaştığı bir sözleşmeyi okuyamaz, bir belediye hizmetini sorgulayamaz. Sosyal medyada manipülatif bir mesajı doğrulayamaz. Ne söylendiğini değil, nasıl söylendiğini önemser.
Ve en trajik sonuçlardan biri de budur:
Anlamayan birey, sadece bilgisiz kalmaz; kolay yönlendirilen, kolay kandırılan biri hâline gelir. Eleştirel düşünce geliştiremez. Seçimlerini bilgiye değil, slogana dayandırır. Göz boyayanı hakikat zanneder. Cümleleri değil, çığırtkanlığı izler.
Sadece Eğitim Değil, Kültür de Tehlikede
Anlama yoksunluğu sadece bireyin değil, toplumsal kültürün de çöküşüdür. Bir milleti ayakta tutan sadece üretim değil, düşünce derinliğidir. Yazarı anlamayan bir toplum, düşünceye kıymet veremez. Şiiri anlamayan toplum, inceliği kaybeder. Anlamayan birey, kolay tüketir; çabuk sıkılır; sorgulamaz; üretmez.
Bugün şehirler büyüyor ama fikirler küçülüyor. Diploması olan ama düşünmeyen bir kalabalık büyüyor. Kitaplar artıyor ama okuma alışkanlığı azalıyor. Bilgiye erişim kolaylaştı, ama anlama çabası kayboldu.
Sorumluluk Kimde?
Bu noktada sadece öğrencilere değil, eğitim sistemine, müfredata, öğretmen yetiştirme modellerine ve hatta medyaya kadar uzanan geniş bir çerçevede sorumluluk var.
Ama belki de en temelde şunu sormalıyız:
Evde çocukla kim konuşuyor?
Kim ona anlamayı öğretiyor?
Kim dinliyor ve sabrediyor?
Kim kelimelerin peşinden gitmesini teşvik ediyor?
Anlamak, sadece teknik bir beceri değil; bir kültür, bir duyarlılık ve bir bakış açısıdır.
Toplumsal Uyanış İçin İlk Adım: Anlama Eğitimi
Eğer sağlıklı bir toplum, sağlam bir gelecek istiyorsak; çocuklarımıza sadece bilgi yüklemeyi değil, anlama gücü kazandırmayı hedeflemeliyiz. Bu da ezberle değil, derinlemesine okuma, sorgulama, analiz etme ile olur. Kelimelere değer vermeyen, anlamak için sabretmeyen bir eğitim modeli; geleceğe kör bireyler yetiştirir.
Sonuç olarak şu soruyla bitirelim:
> Bir toplum, okuduğunu anlamayan bireylerle ne kadar ilerleyebilir?
Bu sadece bir eğitim sorunu değil, bir medeniyet sorusudur.