Makale:Filozof Sosyolog
Bu seferki yazımı biraz karşı cinsi eleştirir, biraz da iğneyi kendime batırır gibi yazmak istedim. Sürekli yara almış bir kadın olarak, insan olmanın ve sevginin temelinde yatan en gerçek duygunun “güven” olduğunu bir kez daha hatırladım.
Uzun yıllardır kadınların yaşadığı güven kırılmalarını hem bireysel hikâyelerde hem de toplumsal anlatılarda gözlemliyorum. Kadınlarla yapılan sohbetlerde, sosyal medyada paylaşılan deneyimlerde ya da gündelik yaşamın küçük anlarında bile, “Her erkeğe güvenilmez” cümlesi sıkça karşımıza çıkıyor. Bu söz, ilk bakışta öfke veya genelleme gibi görünse de, aslında kadınların yaşadığı ortak bir duygunun ifadesi: hayal kırıklığı, temkin ve farkındalık.
Bu nedenle bu yazıyı, kadınların neden bu cümleyi dile getirdiğini bireysel bir öfke üzerinden değil, toplumsal bir yapı üzerinden çözümlemek amacıyla kaleme aldım. Çünkü mesele tek tek erkekler değil; erkekliğin nasıl toplumsallaştığı, güven kavramının nasıl şekillendiği ve kadınların bu süreçte nasıl bir duygusal bedel ödediğidir.
Toplumsal Cinsiyetin Güven Üzerindeki Gölgesi
Toplumda güven, duygusal bir bağ kurmanın temel koşulu olarak görülür. Ancak kadın ve erkek arasındaki güven ilişkisi, tarih boyunca eşit bir zeminde kurulmamıştır. Patriarkal kültür, erkeği güçlü, yönetici, akılcı; kadını ise duygusal, fedakâr ve bağımlı olarak konumlandırmıştır. Bu roller, yalnızca bireylerin davranışlarını değil, ilişkilerin biçimini de belirlemiştir.
Erkeklerin duygusal sorumluluk almaktan kaçınmaları, sevgi yerine otoriteyi, empati yerine kontrolü tercih etmeleri; güveni zedeleyen temel dinamiklerden biridir. Kadın, çoğu zaman ilişkide duygusal emeği üstlenen, fedakârlığı doğal bir görev gibi yaşayan kişi olurken, erkek duygusal olarak mesafeli, hatta çoğu zaman hesap vermekten kaçınan bir figüre dönüşmüştür. Bu dengesizlik, kadınların güven duygusunu zedeleyen sistematik bir sonuç yaratmıştır.
“Her Erkeğe Güvenilmez” Sözünün Sosyolojik Arka Planı
“Her erkeğe güvenilmez” sözü, bireysel bir tecrübenin ürünü değildir. Bu cümle, kuşaklar boyunca aktarılan toplumsal hafızanın bir yansımasıdır. Kadınlar, güvenmek istedikleri erkekler tarafından aldatıldıklarında, kandırıldıklarında ya da duygusal manipülasyona uğradıklarında yalnızca bireysel bir acı yaşamazlar; aynı zamanda toplumun kendilerine biçtiği rollerin ne kadar kırılgan olduğunu da görürler.
Toplum, kadına güvenmeyi değil, “temkinli olmayı” öğretmiştir. Çünkü kültürel anlatılar, erkeğin sadakatsizliğini “doğal”, kadının sabrını ise “erdemli” saymıştır. Bu nedenle “Her erkeğe güvenilmez” cümlesi, bir isyan kadar bir farkındalıktır da. Kadınlar bu sözle aslında şunu demek ister: “Artık körü körüne güvenmeyeceğim, çünkü güven de tıpkı sevgi gibi karşılıklılığı hak eder.”
Erkeklik Algısı ve Güvenin Erozyonu
Modern toplumda erkeklik hâlâ güç, hâkimiyet ve kontrol üzerinden tanımlanıyor. Bu tanımların içinde şeffaflık, duygusal açıklık ve empatiye pek yer yok. Birçok erkek, duygusal olarak kendini savunmasız hissetmemek için duygularını bastırıyor; bu da ilişkilerde samimiyetin ve güvenin gelişmesini engelliyor.
Erkekliğin bu biçimi, sadece kadınlara değil, erkeklerin kendilerine de zarar veriyor. Çünkü güven, karşılıklı açıklık ve sorumluluk gerektirir. Erkek, duygusal sorumluluk almaktan kaçındığında, kadın da ilişkide yalnızlaşır. Zamanla bu yalnızlık, bir tür “kolektif güvensizlik kültürü”ne dönüşür. Kadınlar kendi aralarında, “Her erkeğe güvenilmez” derken, aslında sistemin yarattığı bu dengesizliğe dikkat çekerler.
Güvenin Yeniden İnşası Mümkün mü?
Elbette mümkündür, ama bunun yolu bireysel değişimlerden çok toplumsal dönüşümden geçer.
Güvenin yeniden inşası, erkekliğin yeniden tanımlanmasıyla başlar. Erkeklik, gücün değil, empati ve dürüstlüğün bir ifadesi haline geldiğinde; kadınların duygusal emeği görünür kılındığında; toplumsal cinsiyet rolleri sorgulandığında, belki o zaman bu cümle yerini başka bir ifadeye bırakabilir:
“Her insana güvenilebilir, yeter ki o güveni hak etsin.”
O güne kadar ise, “Her erkeğe güvenilmez” sözü yalnızca bir kırgınlığın değil, bir bilincin ifadesi olmaya devam edecek. Çünkü kadınlar artık sadece sevmek değil, güvende hissetmek istiyor.
Sonuç: Kırgınlık Değil, Farkındalık
Bu yazı bir öfkenin değil, bir farkındalığın sonucudur.
Kadınlar artık sessiz değil; deneyimlerini, kırılmalarını ve umutlarını dile getiriyor. “Her erkeğe güvenilmez” derken aslında bir cinsiyeti değil, bir zihniyeti eleştiriyorlar. Ve bu eleştirinin amacı, kutuplaşma yaratmak değil; ilişkilerde eşitlik, şeffaflık ve karşılıklı güvenin mümkün olduğunu hatırlatmaktır.
Belki de en doğru cümle şu olmalı:
“Her erkeğe güvenilmez, çünkü güven insan olmanın sorumluluğunu gerektirir. Ve insan olmak, cinsiyetten çok daha büyük bir meseledir.”
