Haber:ADNAN ONAY
Yaklaşık iki saat süren kapalı oturumun ardından düzenlenen basın toplantısında liderler, küresel çatışmalar, ticaret ve askeri işbirliği gibi konuları ele aldı. Trump, görüşmeyi “harika” olarak nitelendirirken, Erdoğan ilişkileri “çok farklı bir seviyeye” taşıma umudunu dile getirdi.
İki lider arasında yapılan kapalı oturumun ardından Oval Ofis’te düzenlenen ortak basın toplantısında, liderler küresel çatışmalar, ekonomik işbirliği ve stratejik çıkarlar üzerine yoğunlaşırken, Trump’ın Erdoğan’ı “sert ve zeki bir adam” olarak övmesi ve Erdoğan’ın ilişkileri “yeni bir seviyeye taşıma” umudunu dile getirmesi, 2019’daki kriz dolu zirvelerden sonra belirgin bir yumuşama sinyali verdi.
Bu görüşme, siyasi çevrelerce Trump’ın ikinci başkanlık döneminin ilk 100 gününde Türkiye’yle pragmatik bir “reset” arayışının somutlaşması olarak değerlendiriliyor; ancak arka planda yatan jeopolitik rekabetler, ekonomik pazarlıklar ve özellikle son dönemde sosyal medyada dolaşan “değerli madenler” iddiaları, ilişkinin hala kırılganlığını ortaya koyuyor.
ABD ile Türkiye arasında son on yılda Doğu Akdeniz’deki gaz arama rekabeti, Suriye’deki YPG/SDG gerilimi, S-400 füze sistemi krizi, İsrail’in saldırganlığı konusu, Gazze’deki politika farklılıkları gibi unsurlarla derin yarıklar oluşmuştu.
Trump’ın ilk döneminde (2017-2021), 2018’deki Rahip Brunson kriziyle başlayan ekonomik yaptırımlar ve 2019’daki Suriye operasyonları sonrası diplomatik boykot, ilişkileri dondurmuştu. O dönemde Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti, Trump’ın “Kürtlerimizi koruyoruz” çıkışıyla gölgelenmiş, gerilime Halkbank davası gibi hukuki meseleler de eklenmişti.
Biden yönetimi altında (2021-2025) ise İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye’nin onayı karşılığında F-16 satışlarının onaylanması gibi jestler yumuşama getirmişti, ancak S-400 ve CAATSA yaptırımları çözümsüz kalmıştı.
Trump’ın seçilmesiyle bu dinamikler değişti. 20 Ocak 2025’te göreve başlayan Trump, ilk 100 gününde “America First” politikasıyla pragmatik ittifaklar kurmayı tercih etti; Erdoğan’la Haziran 2025’te NATO Zirvesi’ndeki görüşme, bu stratejinin habercisiydi.
Trump, görüşme öncesi Erdoğan’ı “uzun zamandır iyi ilişkimiz var” diye överken, Erdoğan da sosyal medya hesaplarında “kapsamlı stratejik ilişkilere sahip müttefikimizle ticaret, savunma ve yatırımları ele alacağız” demişti. Erdoğan’ın 22-24 Eylül’deki BM Genel Kurulu ve Filistin Konferansı sonrası Washington’a geçişi, Gazze ve Ukrayna gibi küresel krizleri masaya taşıma fırsatı yarattı.
Arka planda, Trump’ın oğlu Eric Trump’ın Eylül 2025’te Erdoğan’la gayriresmi görüşmesi, iki ülke arasında yapıcı bir rol oynadı.
ABD, her şeye rağmen Türkiye’ye ihtiyaç duyuyordu.ABD’nin Çin’e karşı tedarik zincirini çeşitlendirme ihtiyacı, Türkiye’yi hem askeri hem ekonomik bir köprü olarak konumlandırdığı için Trump-Erdoğan görüşmesinde ele alınacak konular son derece önemli görülüyordu.
Görüşme sonrası yapılan basın toplantısında açıklamalar Trump’ın Erdoğan’a övgüleri (“Sert bir lider, Suriye’de harika iş çıkardı”) ile başladı. Ana gündem maddeleri, küresel çatışmalar ve ikili ekonomik işbirliğiydi; Trump, “anlaşmaya çok yakınız” diyerek somut adımlar atıldığını ima etti.
Trump, Gazze’de ateşkese “çok yakınız” diyerek İsrailli rehinelerin iadesini şart koştu ve Erdoğan’ı “etkili arabulucu” olarak gördüğünü belirtti. Erdoğan da Trump’ın barış çabalarını desteklediğini vurguladı.
Suriye konusunda ise Trump, Erdoğan’ı Esad’ın devrilmesindeki rolünden dolayı övdü. Görüşmede, İsrail’in Suriye’ye artan saldırıları da ele alındı.
Filistin konusu ise en tartışılan konulardan biriydi. Trump, Netanyahu’dan “makul” olmasını istemiş olsa da, Erdoğan’ın Filistin yanlısı sert tutumuyla Trump’ın İsrail yanlısı politikasının kesişim noktası gerilim konusuydu ancak görüşme yapıcı geçti.
Trump, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasından da rahatsızdı. Bu rahatsızlığını ima eden Trump, Erdoğana Rusya’dan petrol alımını durdurma çağrısı yaptı.
Erdoğan’ı Putin ve Zelenskiy arasında başarılı bir arabulucu olarak değerlendiren Trump, Rusya’yı “kağıttan kaplan” diye niteledi. Ukrayna’nın tüm topraklarını geri alabileceğini savundu.
Trump, Erdoğan’ı Karadeniz Tahıl Koridoru’ndaki rolü nedeniyle övdü ancak Rusya’yla Türkiye’nin enerji bağımlılığı (gaz ithalatının %41’i Rusya’dan) görüşmede Türkiye’ye karşı baskı unsuru oldu.
Trump, görüşme sonrası ilişkilerin iyi gitmesi halinde CAATSA yaptırımlarını “hemen” kaldırabileceğini, F-35 satışlarının yeniden başlayabileceğini belirtti.
Görüşmede ortaya çıkan tabloya göre Türkiye’nin S-400’ü depolama taahhüdü karşılığında ABD programına dönebilmesi söz konusu. F-16 satışları zaten Ocak 2025’te onaylanmıştı (40 adet uçak + 79 modernizasyon kiti).
Boeing’le büyük ölçekli yolcu uçağı satışı (THY için) ve 43 milyar dolarlık 20 yıllık LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) alım anlaşması imzalandı; sivil nükleer enerji işbirliği de gündemdeydi. Trump, 50 milyar dolarlık mal alımından bahsetti (Lockheed Martin savaş uçakları dahil).
Erdoğan, toplantı öncesi Halkbank davasının “etraflıca” görüşüleceğini belirtmişti. Görüşmede ayrıca; Ticaret tarifeleri, NATO üyeliği, Libya ve Güney Kafkasya istikrarı da ele alındı;
Türkiye’nin ABD menşeli ürünlere ek gümrük vergilerini kaldırması (22 Eylül Resmi Gazete) kuşkusuz görüşme öncesi ABD’ye bir jest oldu, ortama sıcaklık kattı, görüşmelere pozitif sinerji taşıdı.
Görüşmenin genel itibarıyla Türkiye açısından olumlu geçtiğini söylemek doğru bir tespit olsa da; ABD ile önümüzdeki dönemde bizleri bekleyen gerilimlerin olduğu da bir başka gerçek.
Zira; görüşmede, Türkiye’nin Rusya’dan petrol/gaz ithalatı (toplam gazın %41’i), Trump tarafından Ukrayna bağlamında eleştirilmesi gösteriyor ki, bu ilişkinin kesilmesinde ısrarcı olunacak.
S-400 alımı (2019), NATO uyumluluğunu zedelediğinin vurgulanmasından anlaşılan ise, bu sorun F-35 programından ihraç (veri güvenliği endişesi) ile CAATSA yaptırımları ile ilişkilendirilmesi de bir başka pürüz.
Suriye’de PKK/YPG bağlantılı SDG meselesi Türkiye için kırmızı çizgi; ABD’nin SDG desteği ise devam ediyor. Bu sorunun ortadan kaldırılması için adım atılıp, atılmayacağı ise esrarını koruyor.
Erdoğan’ın İsrail eleştirileriyle Trump’ın İsrail yanlısı tutumu da çelişiyor; Gazze’de ateşkes için rehineler şartı, Erdoğan’ın insani yardım vurgusuyla uyumsuz. Doğu Akdeniz gaz rekabeti ve Libya’daki vekil güçler de arka planda.
Görüşmede atmosfer 2019’a göre daha az gergindi, ancak Trump’ın “NATO ülkeleri Rusya’dan vazgeçsin” baskısı, sorunların derinliğini koruduğunu gösteriyor.
Uzmanlara göre, görüşme ilişkilerde “iyimser momentum” yarattı; ancak tam normalleşme için somut adımlar şart.
Eğer, ABD, Türkiye ilişkileri olumlu ilerlerse, F-35 ve CAATSA çözümüyle savunma-sanayimiz canlanır; LNG/nükleer anlaşmaları enerji güvenliğini güçlendirir. Trump, Erdoğan’ı Gazze/Ukrayna arabulucusu olarak öne sürer, Suriye’de SDG entegrasyonu ortak çıkar olur. Ticaret hacmi 50 milyar dolara yaklaşır, Boeing/THY anlaşması istihdam yaratır. NATO bağlamında Türkiye’nin stratejik önemi artar; Trump’ın tarifelerine misilleme sonlanır…
Ancak, ABD’nin sorun gördüğü konular çözülmezse ilerleme sınırlı kalır. Trump’ın “kağıttan kaplan” şeklindeki Rusya eleştirisi, Erdoğan’ın dengeli dış politikasıyla örtüşmeyen bir yaklaşım. Türkiye, Rusya ile ilişkilerine oldukça önem veriyor.
Öte yandan bir süredir sosyal medyada, haberlerde “Trump, Erdoğan’dan Türkiye’nin değerli madenlerini istiyor” iddiası dolaşıyor; Özellikle Eskişehir Beylikova’daki nadir toprak elementleri rezervleri (694 milyon tonluk, Çin’den sonra dünyanın en büyüğü) gündemde. Eti Maden’in 2023’te açtığı Beylikova Florit, Barit ve NTE İşletmesi, havacılık, savunma, uzay, biyomedikal ve otomotivde kritik; Çin’in küresel hegemonyasını (%80 kontrol) kırmak için ABD bunları vazgeçilmez görüyor.
ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Türkiye’nin nadir element yatakları stratejik fırsat” demesi, iddiaları güçlendiriyor. Gaziantep-Urfa toryum rezervleri (radyoaktif, nükleer yakıt)nin de ABD’nin objektifinde olduğu öne sürülüyor.
Ancak, görüşme notlarında doğrudan madenler yoktu. Bu konu gündeme gelse bile Türkiye yapılacak anlaşmada en yararlı olanı dikkate alacaktır. Zira, Türkiye’nin Eti Maden’i ulusal varlık olarak koruduğu biliniyor.
Sonuç olarak; bu görüşmedeki manzara, Trump’ın “büyük anlaşmalar” felsefesinin bir yansıması: Trump, Erdoğan’ı bölgesel nüfuz için (Suriye, Ukrayna, Gazze) önemli görürken, ekonomik jestlerle bağlar güçleniyor, 2019 krizlerinden ders çıkaran bir “reset” söz konusu, ancak Rusya dengesi ve maden iddiaları, ilişkinin hala jeopolitik bir satranç olduğunu hatırlatıyor.
Kısa vadede momentum olumlu; uzun vadede ise Erdoğan’ın dengeli dış politikası ısrarı ve Trump’ın öngörülemezliği belirleyici.
Sonuçta, görüşme “iyimser ama koşullu” bir sayfa açtı.. Bundan sonrasında neler yaşanacağını zaman gösterecek.
ABD, İsrail’in politikalarına sınırsız destek vermeyi sürdürürse Türkiye her an teyakkuzda olmak durumunda.
Bölgesel krizler, savaşlar, İsrail’in saldırgan politikaları sona ermeden ABD’nin de işi zor..!