Adnan ONAY
Her insan bir diğerinden farklı özelliklere sahiptir. Benliklerimiz bizleri “öteki”nden ayırır ve bizler ötekine karşı kendimizi varetmeye çalışırız. Bu durum kişinin varlık mücadelesidir ve bütün canlılar kendi dünyaları içerisinde varlık mücadelesinde bulunurlar. Yani, bütün canlılar varolma mücadelesi için kodlanmışlardır.
İnsanlar, bu mücadelede, ötekinin önüne geçmek için akıl/zeka, kişisel yeteneklerini kullanırlar. Bazıları bu mücadelede hile ve yalanın gücünü kullanarak yol almak ister ve bunu başardığında kazançlı çıktığını sanar. Görünürde de kazançlıdır. Kimisi bunu zekasının üstünlüğü sayar ve bunu bir başarı görür. Ve önüne çıkan her engelde bu yolu kullanmayı alışkanlık haline getirir.
Oysa; bu yolla kazanan kaybeder..
İslam inancında yalanın büyük günahlardan sayılması bu gerçekliği ortaya koyar. Hatta, Peygamberimizin bir sözünde “aldatan bizden değildir.”dediği belirtilir. Yani bir başkasını aldatarak yol alanların Müslümanlığı dahi kuşkuludur.!
Yalanla, aldatmakla sadece makam, mevki, para vs. elde edilmesi değildir söz konusu olan. Bir insanın, kendinde olmayan bir şeyi, varmış gibi göstererek karşı tarafı, kitleleri iknaya çalışması da bir aldatmadır. Ve İslamın bu konudaki hükmü çok daha ağırdır. Kur’an’daki bir surede; “Ey iman edenler; Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” denmektedir. Ayetle, çirkin olarak tanımlanan bir davranıştan nasıl olumlu bir sonuç doğabilir?
İslam, insanın özüne yönelik uyarılarda bulunur.
O nedenle; kişinin inanç durumu ne olursa olsun söz konusu olan ‘öz’dür, yani İslami tanıma göre ‘fıtrat’tır.
Yalanla, aldatarak yol alanlar, aslında fıtratlarını, özlerini, bozarlar.
Oysa, bizleri insan yapan şey özümüz, yani bozulmamış olan içsel dizaynımız, fıtratımızdır.
Kişi, yalanlarla, aldatmayla özünü bozarak görünürde kazanç elde ederken aslında kendini, özü bozulmuş bir gizli alemin dehlizlerine sürükler. .
Yalan ve aldatmayla yol alanların iç dünyasında, dış dünyadaki ilişkiler zincirinde hiç farketmediği bir dehliz açılır ve o dehliz adım adım onu yutar. Hiçbir şekilde sorunlar yumağından kurtulamaz.Eşiyle, dostuyla, çevresiyle, kendisiyle öyle sorunlar yaşar ki, yaşamı bir zindana dönüşür. Ve battıkça batar..
Bu dehlizin derinliği yalanla, hileyle aldatılanın onu farkedip, farketmemesiyle de ilgilidir.
Eğer, yalanla aldatılan bu durumu farketmemişse aldatanın dehlizi daha yüzeysel olur, ancak aldatılan bunun farkına varır ve bu durumu sinesine çekerek içinden ‘ah’ ederse aldatan ömür boyu düştüğü çukurdan kurtulamaz. Daha da ötesi, bu aldatanın DNA’sı üzerinden sonraki kuşaklara da miras kalır.!
Anlattıklarımı elbet somut olarak kanıtlayabilmek mümkün değildir. Ancak, ferasetle, derin bir sezgiyle çevremize, etrafımıza baktığımızda bu durumun yansımalarını açıkça görürüz…
Evet.. Aldatan ne kazanırsa kazansın, hakikatte kaybeder.. Hem de çok fazlasıyla.. !