Cumhur/Başkanlık Hükümet sistemi Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Türkiye Parlamenter sistemde çeşitli sorunlar yaşadı ve bu sorunlar düşünülerek Cumhur/Başkanlık sistemine geçildi. Geçilir geçilmez de eleştiriler başladı, aksayan yönler ortaya çıktı.
Peki hangi sistem bize daha uygun?
Geçmişe bakacak olursak ; Türk tarihi sürekli taht kavgalarına şahit olmuş. Kurduğumuz devlet sayısı aynı zamanda yıktığımızın da göstergesi. Bunun göçebelikle ilgisini kuranlar var. Zira, birinin yerleşmesi, diğerinin kovulmasına bağlıysa çatışma dinmez..
En uzun yaşayan Türk Devletleri, sadece düşmanlarına değil, kardeşlerine de korku saldıkça ayakta durabilmiş. Güçlü olduğuna, gücüne inanan mutlaka diğerine savaş açmış ve onun devletini yıkarak kendi devletini kurmak istemiş.
Geçmişteki bu kavga sadece devlet kurmakla ilgili sınırlı bir kavga değildi. Aynı devletin içinde de iktidar/taht kavgası vardı. Bu kavga için baba-oğul, kardeş birbirini öldürüyor, sürgüne gönderiyor vs. bir şekilde etkisizleştiriyordu.
600 yıl ayakta kalan Osmanlı İmparatorluğu bu başarıyı tahtın gücüyle sağladı. Taht tek başına güç demekti. Bu gücü elinde tutan devleti de ayakta tutmanın gayreti içinde oluyor ve bunu başarıyordu. Ne zaman ki Sultan’ın gücü zayıflıyor, devlet de çatırdıyor, yıkılıyordu.
Tarihimiz gösteriyor ki, devletin başındakinin gücü azaldığında taht kavgaları başılıyor ve sonuçta devletin yıkılmasına kadar varan bir zaaf ortaya çıkıyor.
Osmanlı Devletinin külleri üzerine yükselen Türkiye Cumhuriyetinde de aynı gelenek sürdü. Mustafa Kemal Paşa, “tek adam” yönetimiyle güçlü liderliğini korudu. Gücü arttıkça istediklerini, hedeflerini gerçekleştirebildi.
İktidarı o derece güçlüydü ki, bir sözüyle İnönü gibi birisi makamından oldu. Kimse bu kararına itiraz edemedi. Yola çıktığı arkadaşlarının bazıları da bazı gerekçelerle idamla yargılandı.
Mustafa Kemal, demokrasiyi önemseyen bir lider olarak birden çok partili döneme geçilmesinden yana olsa da kurdurduğu muhalefet partisinin devlete zarar vermeye yol aldığını düşündüğünde onu kapattırmakta tereddüt etmedi.
Özetle; Güçlü liderlik, devletin bekası için hep zorunlu oldu, zorunlu görüldü. Aksi durumda yıkıcı iç çatışmalar ortaya çıktı.
O nedenle, Türkiye , güçlü Devlet/Güçlü liderlik için başkanlık sisteminden vazgeçmemeli.
Yapılması gereken; günümüz ihtiyaçlarını da dikkate alarak sistemi güçlü devlet başkanlığı, güçlü demokrasi dengesi üzerine oturtmak olmalı.
Yürürlükte olan Cumhur / Başkanlık sistemi parlamenter sistemin kimi yanlarını da dikkate alarak, demokrasinin daha gelişmesine imkân sağlayacak bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynı zamanda Genel Başkanı olduğu Akpartinin çok daha üzerinde kamuoyunun desteğini alması bu ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Bu durumun anlamı; Erdoğan’ın gücünün partisine yansımadığıdır. Halk, güçlü devlet başkanlığını önemli görürken siyasal yapıda farklı bir değerlendirmeye ve beklentilere sahip görünmektedir.
Türkiye’nin bölgede güçlü demokratik bir ülke olma zorunluluğu vardır. Bunun için güç dengelemesini sağlayacak bir yapısal değişimi gerçekleştirdiğinde hedefine ulaşmış olacaktır.
Güçlü, modern, gelişmiş demokrasiye sahip bir ülke olmamız tarihin ülkemize yüklediği bir sorumluluktur.