Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Emperyalistlerin “Gözyaşı Koleksiyonu”

Azizim… Şu emperyalistler yok mu? Dünyayı hâlâ babalarından kalma bir

Azizim… Şu emperyalistler yok mu? Dünyayı hâlâ babalarından kalma bir çiftlik zannediyorlar. Servet eskiden altınla ölçülürdü; sonra dolar çıktı, euro çıktı, kripto çıktı… Ama ne kadar yığarlarsa yığsınlar, içlerindeki o karanlık boşluk hep aynı kaldı. Kasalar doldu, ruhları ise hep çınladı.

 

E, insan bu — emperyalisti bile olsa — bir hobi ister. Kimisi pul biriktirir, kimisi kelebek… Bunların tutkusu ise daha nadide: Mazlum gözyaşı.

 

Ama sakın sıradan bir gözyaşı sanmayın. Bunların damak tadı yüksektir; “özel üretim” isterler. Mesela Gazze’de bir çocuğun korkuyla karışmış o taze gözyaşı… Sıcak olacak, yüreği delecek; içinde çaresizliğin ince bir buğusu bulunacak ki aroması yerinde olsun.

 

Sonra toplarlar o damlaları, sürahilere doldurup sofralarında birbirlerine sunarlar.

 

— “Buyurun Baron Hazretleri… Bugün çok özel bir gözyaşımız var. Az önce bir çocuğun kirpiğinden süzüldü.”

 

Baron kadehi kaldırır, burnuna götürür, derin bir nefes çeker:

 

— “Hımm… Harika! Bu yıl acının hasadı bereketli.”

 

Ama gözyaşı tek başına yetmez tabii. Bir emperyalistin iç huzurunu tamamlayan üç temel gıda maddesi vardır: Korku, dua niyetine edilen dalkavuk alkışları ve mazlumun gözyaşı.

 

Soytarılar… Onları sadece sahnede takla atan zavallılar sanırsın ama değillerdir. Bunlar, zulmün üzerindeki verniği çeken, rıza üretimi yapan teknisyenlerdir. Halkın zihninde filizlenecek en ufak soruyu bir kahkaha numarasıyla boğarlar. Umudu ezer, yerine gülmeye benzeyen bir razı oluş yerleştirirler. Bir çeşit toplumsal uyuşturucudurlar. Ne kadar çok takla atarlarsa halk o kadar az düşünür; halk az düşündükçe efendilerinin iştahı daha da kabarır.

 

Geldik emperyalistin iç âlemine… Dışarıdan taş gibi görünen o dev bedenin içinde aslında kocaman bir boşluk dolaşır. Gücünü kudret sanır ama damarlarında sakladığı utanç, ruhunu kemire kemire yer. İşte bu yüzden mazlumun gözyaşı, onların kadehindeki tek aromadır: Kendi çürümelerini bastırmak için içtikleri karanlık bir kolonya.

 

Ve dünyanın başka bir yerinde bir çocuk ağlar…

Bir anne feryat eder…

Bir baba yıkılır…

Aynı anda emperyalist sofrada bir kadeh daha kaldırır.

 

Sanki acıyı üreten kendileri değilmiş gibi…

Sanki gözyaşını şişelere doldurup ticaretini yapan onlar değilmiş gibi…

Sanki yıkım bir piyasa kalemi değilmiş gibi…

 

Ama tuhaf olan şu ki:

Bu adamlar bütün gözyaşlarını içseler de doymazlar.

Servet yetmez.

Güç yetmez.

Alkış yetmez.

Gözyaşı bile yetmez.

 

Çünkü bu açlık insani değildir.

İnsandan geriye kalan hiçbir şeyle açıklanamaz.

 

Bir gün sofraları devrilir mi?

Elbet devrilir.

 

Gözyaşı koleksiyonları ellerinde patlar mı?

Hiç şüphen olmasın.

 

Peki o güne dek bize düşen ne?

Mazlumun gözünü silmek…

Soytarının sesini kısmak…

Ve emperyalistin kadehine tek bir damla gözyaşı daha düşmesine izin vermemek.

 

“Adam olana dünya dar gelmez;

İnsan olmayana dünyaları ver, yine de doymayacaktır.”

 

İşte emperyalistin hâli tam da budur.

 

Aydın Mertayak

Rize Haber meritbet balmoral resort casino siteleri