Afganistan ya da resmi adıyla Afganistan İslam Cumhuriyeti, Orta Asya’nın güneyinde denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, kuzeydoğuda ise Çin ile komşu. 652.000 km² yüz ölçümlü, kuzey ve güneydoğusunu düzlüklerin oluşturduğu dağlık bir ülke.
Özetle: Afganistan, Güney Asya’da veya Orta Asya’da bulunan, kuzey ve güneybatıda ovaları olan dağlık bir yerleşim bölgesinin ortasındaki bir ülkedir.
Başkenti ve en büyük şehri Kâbildir.
Yaklaşık 32 milyonluk nüfusunun çoğunluğunu Peştunlar, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler oluşturmakta.
Afganistan satın alma gücü paritesine göre 72,9 milyar dolarlık gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) ile dünyanın 96. büyük ekonomisidir; ancak ülke kişi başına düşen GSYİH (SAGP) sıralamasında 2018 verilerine göre 186 ülke arasından 169. sıradadır.
Afganistan’da her şey, Serdar Davut’un yurt dışında olan Kral Zahir Şah’a darbe yaparak iktidarı ele geçirmesiyle başladı. Zahir Şah İtalya’da tatildeyken damadı Davud Han kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirdi, bunun üzerine Zahir Şah istifa etti.
Davut, Sovyetlerin denetiminde olan Afganistan’ın rotasını değiştirmeye kalkınca, Sovyet yanlısı bir askeri darbeyle devrildi.
İdareyi ele alan yönetim kendi içinde tasfiyelere başladı. Hafızullah Emin, Taraki’yi tasfiye etti, Sovyetler de kendisine fazla da güvenmedikleri Emin’i, doğrudan bir diğer askeri darbe ile tasfiye edip Babrak Karmal’ı işbaşına getirdi.
Sovyetler Birliği 27 Aralık 1979’da Babrak Karmal’ı işbaşına getirirken fiili olarak da Afganistan’ı işgale başladı.
115 bin kişilik kızıl ordu desteğini arkasına alan
Cumhurbaşkanı Babrak Karmal, kırsalda konuşlanmış mücahitleri
yenilgiye uğratamadı. Uluslararası toplum tarafından da kınanan ve yalnız bırakılan Ruslar ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan tarafından desteklenen mücahitler karşısında iyice prestij kaybetti.
İşin içinden çıkamayacağını anlayan Babrak Karmal 1986’da sağlık sorunlarını bahane ederek görevden çekildi ve yerine Muhammed Necibullah geçmişti. Necibullah başa geçtikten sonra tek taraflı ateşkes ilan etti, ancak mücahitler bu ateşkesi reddetti.
Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgali, Afganistan’ı iyice tetkik etmiş olan ABD’nin gizli bir kışkırtma projesimiydi bilemiyoruz! Ancak, Sovyetlerin, on yıla yakın süren Afganistan işgalinin ardından çökmesi ve sonrasında yaşanan birçok şeyi Afganistan işgalinin sonuçları olarak değerlendirmek mümkün.
Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgali ABD’nin ezeli rakibi Sovyetler’i dize getirmesi için bir fırsat oldu. ABD burada Sovyetlere karşı İslami grupları/mücahitleri örgütledi, onlara her tür silahları verdi, eğitti. Böylece, burada çeşitli islâmi silahlı gruplar türedi. El Kaide de Afganistan’ın işgaliyle doğdu.
Şubat 1989’da Sovyetlerin Afganistan’dan tamamen
çekilmesine kadar olan süreçte ve daha sonrasında ülkedeki iç
çatışmalar ve isyanlar devam etti.
Sovyetler Birliği henüz Afganistan’dan çekilmeden
istikrarsızlık sinyalleri vermeye başlayan ortamda, Necibullah
rejimine karşı 7 mücahid grup bir araya gelerek Gülbeddin Hikmetyar başkanlığında Afganistan Mücahitleri İslami İttifakı’nı kurdu.
İttifak, Peşaver’de geçici bir hükümet kurarak başkanlığına Ahmet Geylani’yi getirdi.
Kendi aralarındaki anlaşmaya göre hükümetin başkanı her 3 ayda bir değişecekti, böylelikle başta Hikmetyar ve Rabbani olmak üzere her grubun liderine başkanlık yolu açılmış olmaktaydı.
Sovyetlerin yardımının azalmasıyla zora giren Necibullah hükümeti işbirliği içinde olduğu Raşid Dostum’u devre dışı bırakmak isteyince Dostum mücahit komutan Ahmet Şah Mesut’la irtibata geçerek mücahitlerle birlikte hareket edebileceğini belirtti. Mesut’la anlaşan General Dostum’un birlikleri başkent Kabil’de önemli noktaları ele geçirince Necibullah
istifa etmek zorunda kaldı.
25 Nisan 1992’de Şah Mesut Pakistan’da örgütlenen mücahit
gruplara çağrı yaparak hükümet kurmalarını istedi. Konsey
başkanlığına Sıbgatullah Müceddidi seçildi ve 2 aylık sürelerle başkanın değişeceği karara bağlandı. Ancak Müceddidi 2 ay yerine 2 yıl başkanlıkta kalacağını açıklayınca mücahit gruplar
arasında anlaşmazlık başladı. Hikmetyar, Müceddidi’nin
başkanlığına itiraz edince aralarındaki çatışmalar iyice kuvvetlendi.
Bunun üzerine Şubat 1992’de Müceddidi’nin yerine Rabbani getirildi fakat bu kez de Rabbani’nin yardımcılığını istemeyen Hikmetyar saldırılarına devam etti. Bu arada General Dostum ve İran’daki
Şii milislerin de Hikmetyar’la birlikte hareket etmesi var olan
çatışmaların hızını ve şiddetini artırdı.
Her grubun kendi hâkimiyetini ilan ettiği bu çatışma ortamında, Taliban hareketinin ipleri eline geçirerek yeni bir düzen inşa edeceği tarihe kadar yaklaşık 30 bin insan hayatını kaybetti.
1994’ün sonunda Taliban’ın ortaya çıkmasından önce
Afganistan neredeyse bölünmüş bir ülke durumundaydı. Savaş beyleri arasındaki uzlaşmazlık ve artan çatışmalar, mücahit gruplardaki iktidar mücadelesi ve liderlik yarışı vs. gibi nedenlerden dolayı ülke istikrarsızlık girdabına sürüklenmiş vaziyetteydi. Böyle bir kargaşa ortamında Kandahar’da imamlık yapan Molla Ömer, öğrencileri ile
birlikte ‘fesada bulaşmış’ dediği mücahit gruplarına karşı mücadele etmeye karar verdi.
İç savaştan bıkmış Afgan halkı adeta Taliban’a kurtarıcı olarak sarıldı. Taliban, 1994’te Afganistan’ın güneyindeki Kandahar kentinde ortaya çıktıktan sonra 1995’te Herat’ı, 1996’da Kabil’i ve 1997’de Mezar-ı Şerif’i kontrol ederek Afganistan’ın 3 önemli merkezinde yönetimi ele geçirdi. Kısa bir sürede Kabil’i ele geçirebilecek güce erişen Taliban, çekişmeleri sonlandırmak adına Molla Muhammed Ömer’i Emir-ül Müminin ilan etti. Afganistan İslam Devleti ismi Afganistan İslam Emirliği şeklinde değiştirildi.
Taliban hareketinin bu hızlı yükselişi karşısında diğer mücahit gruplar Taliban’a karşı birleşseler de (Kuzey İttifakı), dış güçler tarafından da desteklenen bu hareketin karşısında herhangi bir başarı elde edemediler.
İç savaşın bir yanında Kuzey İttifakı (Afganistan Birleşik İslami Kurtuluş Cephesi) diğer tarafında ise El-Kaide ve Taliban vardı.
Analistlere göre, örgütün kuruluşundan itibaren en büyük destekçisi ve yol göstericisi kuşkusuz Pakistan istihbarat teşkilatı (ISI) oldu. Uzmanlar, hem askeri eğitimin hem de maddi desteğin doğrudan ISI tarafından sağlandığını belirtiyor.
1999 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 1276 numaralı kararıyla El-Kaide ve Taliban’ı birbiriyle bağlantılı “iki terörist grup” olarak ilan etti. Para kaynakları, seyahat olanakları ve silah ticareti gibi konularda yaptırımlar uygulanmasına karar verdi.
9 Eylül 2001’de Taliban’la hareket eden El- Kaide, Kuzey İttifakı’nın kumandanı Ahmed Şah Mesud’u öldürdü. Taliban, iki yıl içinde ülkenin büyük bölümünde kontrolü ele geçirdi.
Diğer mücahit gruplar ülkenin kuzeyine çekildi.
Taliban’ı iktidardayken sadece dört ülke tanıdı. Afganistan’ın güney komşusu Pakistan, kuzey komşusu Türkmenistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri.
Diğer ülkeler ve Birleşmiş Milletler, Kuzey İttifakı’nı muhatap kabul ediyordu. BM ve Amerika Birleşik Devletleri ise Taliban’a yaptırım uyguladı.
Taliban iktidarı 5 yıl ayakta kalabildi. Zira, yaklaşık 5 yıl sonra bu kez ABD Sovyetlerin yerini aldı. ABD’lileri 2001 yılında Afganistan’ı işgal etmeye iten gerekçe, Usame bin Ladin liderliğindeki El Kaide’nin, Taliban’ın ardına gizlenerek terör operasyonlarıyla ABD’yi ve dünyayı hedef aldığı iddiasıydı.
Zira, 11 Eylül 2001’de, tarihinde ilk kez, Amerika Birleşik Devletleri topraklarına dışarıdan bir güç saldırdı. New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne, Washington’da ise Pentagon’a uçaklı saldırı gerçekleştirildi. Olayı El Kaide üstlendi. Bu saldırılarda yaklaşık 3 bin ABD vatandaşı yaşamını yitirdi. Ve bunun sonucunda ABD’nin 20 yıldır süren “Terörizmle Savaş” (War and Terrorism) siyaseti başladı.
Taliban, kendilerine sığınan Bin Ladin’e ev sahipliği yapıp, ABD’ye teslimi ve sınırdışı etmeye yanaşmayınca ABD’nin hedefi oldu.
18 Eylül 2001’de ABD Başkanı George W. Bush bir kararname ile “9/11 saldırılarından sorumlu olan her türlü kurum ve kişiye karşı zor ve güç kullanımını meşru” olduğunu söyledi. Bu bağlamda Afganistan’ın işgali, ABD vatandaşlarının yasal olmayan yollarla dinlenebilmesinin ve Guantanamo Cezaevi’nin kurulmasının yolu açıldı.
7 Ekim 2001’de ABD ordusu Britanya Ordusu’nun da desteğiyle Taliban’a karşı “Sürekli Özgürlük” (Operation Enduring Freedom) harekâtını başlattı. Kanada, Avustralya, Almanya ve Fransa bu harekete destek olacaklarını ilan etti. ABD ve İngiliz Hava Kuvvetleri, El-Kaide ve Taliban güçlerine karşı büyük bir hava saldırısı yaptı.
ABD- Afganistan Savaşı, 2001 Ekim’inin 7. gününde başladı. ABD Başkanı George W. Bush’un “terörle mücadele” politikası kapsamında yaptığı savaşın hedefi Usame Bin Ladin idi ve savaş Usame bin Ladin’in yakalanmasına değin sürecek, Taliban ve diğer Taliban yandaşı güçlerin ortadan kaldırılması ile harekât sona erecekti. Böylelikle Afganistan’da iç güvenlik sağlanmış olacaktı.!
ABD, savaş sonucu Taliban’ı devirdi. Taliban lideri Molla Muhammed Ömer kayıplara karıştı. Molla Ömer’in 2013’te öldüğü, iki yıl sonra oğlu tarafından doğrulandı.
Aralık 2001’de, Taliban sözcüsü koşulsuz teslim olmayı teklif etti, ancak bu ABD tarafından reddedildi.
ABD liderliğindeki NATO, Taliban’ı bozguna uğrattıktan sonra, başarısız bir devleti yeniden inşa etmeye ve Batı tarzı bir demokrasi kurmaya yöneldi.
Öncelikli olarak 1980’lerdeki Sovyet işgali ve ardından patlak veren 1990’larki iç savaşların harap ettiği son derece fakir ülkeyi yeniden inşa etmek için milyarlarca dolar para harcadılar. Kısmi başarılar sağlandı. Batı yanlısı hükümet kuruldu. Yeni okullar, hastaneler ve kamu tesisleri inşa edildi. Taliban yönetimi altında eğitim görmeleri engellenen binlerce kız çocuğu okula gitti. Taliban tarafından evlerine kapatılan kadınlar üniversite eğitimi almaya başladı. İş gücüne katılımları sağlandı ve parlamento ve hükümette görev yaptılar.
Ancak, yolsuzluk ayyuka çıktı. Yeniden yapılanma ve yatırım için gönderilen yüz milyonlarca dolarlık para ya çalındı ya da zimmete geçirildi. Hükümet, vatandaşların en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Ayrıca ülkeyi kontrolü Kabil’in ve diğer büyük şehirlerin ötesine geçemedi.
Bu arada ABD, 2003 yılında 8 bin kişiden oluşan muharip gücünün bir kısmını Irak’a kaydırmaya başladı.
Taliban ise, yeni okullar, hükümet binaları, yollar ve köprüler inşa ederek Afgan halkını kazanmaya çalışan ABD ve NATO’nun faaliyetlerine rağmen süreç içerisinde toparlanarak savaş yeteneklerini yeniden kazandı.
Örgütün daha güçlü bir askeri tehdit oluşturmaya başlamasıyla birlikte Başkan Barack Obama, 2010 yılı ortasına kadar yaklaşık 100 bine ulaşan askerine rağmen yeni askeri takviyelerde bulundu.
Ancak Taliban daha da güçlendi ve ABD’nin askeri üstünlüğüne ve hava saldırılarına rağmen Afgan güvenlik güçlerine ağır kayıplar verdirdi.
Mayıs 2011’de ABD Donanmasından (SEAL) bir tim, Üsame bin Ladin’i, Pakistan’ın Abbottabad kentinde yıllardır askeri eğitim akademisinin yakınında yaşadığı bir yerleşkede öldürdü. Bu olayın ardından haziran ayında Başkan Obama, ABD güçlerinin eve dönmeye başlayacağını ve güvenlikle ilgili sorumluluğun 2014 yılına kadar Afganlara devredileceğini açıkladı.
Pentagon sonunda savaşın askeri olarak kazanılamayacağı ve yalnızca müzakere edilmiş bir çözümün çatışmayı sona erdirebileceği sonucuna vardı.
Savaşın çıkmaza girmesiyle Obama, 31 Aralık 2014’te büyük muharebe operasyonlarını sonlandırarak bundan sonraki misyonun Afgan güvenlik güçlerine eğitim ve danışmanlık hizmeti verilmesi olduğunu dile getirdi.
Yaklaşık 3 yıl sonra, Başkan Donald Trump, ilk hedefinin tüm birlikleri geri çekmek olmasına rağmen, yine de savaşı izlemeye devam edeceğini söyledi. Olası bir geri çekilmenin önceden belirlenmiş zaman çizelgesine değil, savaş koşullarına bağlı olacağını vurguladı.
Bununla birlikte Trump yönetimi 2018’den itibaren Taliban ile görüşmeye başladı. Görüşmelerde Cumhurbaşkanı Eşref Gani liderliğindeki Afgan hükümetini devre dışı bıraktı.
Savaşın başından itibaren ABD, Afgan ordusuna 70 milyar doların üzerinde bir harcama yaptı. Biden yönetimine sunulan istihbarat raporlarında, Afganistan’ın uluslararası güçlerin ayrılmasından iki ile üç yıl sonra büyük ölçüde Taliban kontrolüne girebileceği değerlendirmesinde bulunuluyordu. Ancak bu çok daha kısa bir süre içinde gerçekleşti.
Bu arada, Afgan ordusu ile polis birimlerinin içi firarlar, düşük istihdam oranları, düşük moral ve liderliğin yanı sıra komutanlar tarafından maaş ve malzeme hırsızlığı nedeniyle boşaltıldı.
ABD’li askeri yetkililer bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirtiyordu.
Güvenlik güçlerinin Taliban’a karşı saldırılarında bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda üs ve bölge geri alınabildi.
Taliban ise ana yolların bir kısmını kontrol altına aldı. Bu yollarda barikat kurdu, kamyonculara ve sürücülere geçiş ücreti ve vergi uygulamasına başladı. Böylece adım adım iktidarı etkisizleştirip, ülkenin birçok yerinde hakimiyet kurdu. En son Kabil’i kuşattı, yaptığı çağrıların ardından çatışmasız şekilde Kabil’i de ele geçirdi. Böylece 20 yıl önce iktidardan uzaklaştırılmasının ardından mücadeleye devam eden Taliban, 15 Ağustos 2021 itibarıyla tüm Afganistan’ı yeniden ele geçirdi. Cumhurbaşkanı Eşref Gani ise ülkeden kaçtı.
Böylece, Taliban yıllar sonra yeniden iktidara geldi.
TALİBAN’IN DİNSEL ANLAYIŞI
Taliban, kendisi dışında var olan tüm İslami hareket ve
gruplara dışlayıcı bir tavırla yaklaşmakta ve onları gayrimeşru olarak nitelendirmekte Hıristiyanlık ve Yahudiliği seçmiş ve hem bu dinlere hem de bu dinlere mensup olanlara karşı
savaşı davalarının bir parçası olarak görmekte.
Hanefi mezhebinden olan Taliban, İslam anlayışı olarak Hz Muhammed’in dönemine ait uygulamalara bağlı bir şeriat anlayışını savunmakta. Yani Kur’an ve Hadisleri şeriat anlayışlarının ölçüsü kabul etmekte. O nedenle her tür reforma, yoruma kapalı bir görüşe sahipler ve Kuran’ın sonraki yorumlarına ve içtihatlarına da karşı çıkmaktalar.
Daha önceki yönetimlerinde, Aralık 1996 yılında Kabil Din Polisi Genel Başkanlığı’nın yayınladığı kararnamede şunlar belirtilmekteydi:
• Yüzü açık, başörtüsüz ya da burkasız evinden çıkan kadının
evi belirlenerek bir işaret konur ve kocasına uygun bir ceza
verilir ya da kadın orada ikaz edilmek suretiyle uyarılır.
• Yukarıda söylenen tarzdaki kadın eğer arabaya yolculuk
amacıyla bindiyse, arabanın şoförü 1 ila 5 güne kadar
hapsedilir.
• Müzik kasetleri, müzik videoları ya da filimler dükkânda,
otelde, arabalarda vs. mekânlarda bulunursa mekân veya araba
sahibi 1 ila 10 gün hapisle cezalandırılırlar.
• Sakalını kesen ya da kısaltan kişi 10 güne kadar hapsedilir
veya uygun bir tazir cezasıyla cezalandırılır.
• Namaz vakitleri Emir-i bil’-Maruf ve Nehiy ani’l-Münker
başkanlığı tarafından belirlenir.
• Namaz vakitleri sırasında baliğ biri dükkân ya da büfede
görünürse 1 ile 5 güne kadar dükkân kapatılır.
• Güvercin besleyip onları uçurarak eğlenen kimse, evinden
güvercin tamamen yok oluncaya kadar hapsedilir.
• İçki içen kimse had cezasına çarptırılır, uyuşturucu madde
kullananlar ise 3 ile 6 aya kadar hapsedilir. Sarhoş edici
maddeleri satan kimsenin dükkânı kapatılır, kendisi ise bir ay
hapis cezasına çarptırılır.
• Tarlasına kenevir eken kişi hapsedilir. Kişini akrabası tarlayı
kenevirden temizleyip Emir-i bil’-Maruf idaresine haber
verince serbest bırakılır.
• Uçurtma uçurtmak yasaktır. Uçurtma ya da uçurtmada
kullanılan malzemeleri satan kişinin işyeri 3 gün kapatılır.
Tekrarlarsa 10 güne kadar hapis cezasına çarptırılır.
• Yollarda, arabalarda, işyerlerinde her türlü fotoğraf asmak ya
da yapıştırmak yasaktır, yok edilmesi lazımdır. Fotoğrafçı
zaruret durumu dışında (pasaport, kimlik) kimsenin
fotoğrafını kesinlikle çekmeye hakkı yoktur. Dükkânlarda
plastik ya da başka türlü heykel satışı da yasaktır.
• Şeriata aykırı (İngiliz ve Amerikan tipi) saçlarını uzatanlar
tutuklanırlar. Daha sonra saçları berbere tıraş ettirilir.
• Kumar oynayan kimse 1 ay hapis cezasına çarpıtılır.
• Düğünler ve diğer merasimlerde kadınların dans etmeleri ve
yüksek sesle şarkı söylemeleri yasaktır. Bu yasağa uyulmadığı
takdirde düğün sahibi cezalandırılır.
• Erkek terziye elbise diktiren kadın uyarılır. Terziye 10 gün
hapis cezası verilir.
• Sihirbazlıkla ilgili kitaplar yakılır, sihirbaz tövbe edinceye
kadar hapsedilir.
• Hayvanları (köpek, keklik, bıldırcın vs.) dövüştürenler 10 gün
hapsedilir.
• Kadınların şehir hamamlarına gitmeleri yasaktır”
Ancak, bu kararlar halktan tepki alınca Taliban, kararlarda yumuşatmaya gitmiş, kadınların okumasına izin vermiş, kısmen soyal hayata katılmalarına onay vermişti.
Şimdi yeniden iktidara gelince de görüşlerinde yumuşama olduğu dikkat çekmekte.
Taliban’dan son günlerde ‘yeni’ yönetim vizyonuna dair yapılan açıklamalarda da şu vaatlerde bulunuldu: İşgalci güçlerle işbirliği yapmış kişilerin affedilmesi; kimsenin malına ve mülküne zarar verilmemesi; vatandaşların mal ve can güvenliğinin sağlanması; tüm diplomatlara ve yardım çalışanlarına güvenli bir ortam sağlanması; kadınlara örtünmenin zorunlu kılınması; kadınların eğitim ve çalışma hakkının korunması..
Taliban, farklı platformlardan yürüttüğü halkla ilişkiler kampanyası üzerinden Afganistan halkı ve uluslararası toplumun kalbini ve aklını kazanmaya çalışıyor. Örgüt, yerel halk, bankalar, işletmeler, yatırımcılar, sivil yabancı çalışanlar, komşu ülkeler ve bölge güçlerine süslü mesajlar verirken, herkes için ‘güvenli ve istikrarlı’ bir ülke yaratmak istediklerine vurgu yapıyor.
Çin, Rusya ve Pakistan gibi ülkeler tarafından yeşil ışık yakılan Taliban yönetimine karşı ABD’nin nasıl bir tutum alacağı ise şimdilik belirsiz. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, ABD’nin Taliban’ı meşru yönetim gücü olarak tanıyıp-tanımadığını söylemek için erken olduğunu kaydetti.
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise, ‘savaşı kazandığı’ gerekçesiyle Taliban ile görüşmek zorunda kalacaklarını söyledi. Borrell, AB’nin ancak kadın hakları ve temel haklara saygı gösterme taahhüdünü yerine getirmesi koşuluyla Taliban ile işbirliği yapacağını duyurdu.
2-TALİBAN’A BİÇİLEN ROL VE BUNDAN SONRASI
Not:Derlediğim bu yazımla Afganistan’ın yakın geçmişine değindim. Bu konuyu da sonraki paylaşımımda yazarım İnş.