Yıllardır OrtaDoğu cehennemi yaşarken bu ateşin sönmeyeceği hatta daha da alevleneceği âşikar!
19. Yüzyılın ortalarına kadar orada huzur içinde yaşayan halk, kendi topraklarına bir eşek arısının sokulmasıyla kargaşa ve savaşlarla yüz yüze geldi.
Gelenler diyor ki
“Burası bizim topraklarımız, Tanrı buraları bize bahşetti!”
Buna “Tam bir akıl tutulması” denebilir.
Eğer öyleyse; herkes dünya var olduğu günlerde neredeyse, bugün de oraya dönsün.
Bu durumda biz Türklerin de Orta Asya’daki topraklara dönmemiz söz konusu.
Oysa kendileri 2. Dünya Savaşı sonrası koydukları kurallarla ülkelerin sınırlarını belirlemiş ve o saatten sonra ülkelerin asla komşularının topraklarını işgal edemeyeceklerini söylemişlerdi.
Buradan da anlaşılacağı üzere asıl amaç çok başka!
Neden bu ısrar?
Neden Filistin halkı topraklarından kopartılıp sürgüne gönderiliyor?
Bunu anlamak için çok zeki ya da müneccim olmanıza gerek yok!
Biliyorsunuz “DOĞU AKDENİZ” diye bir konu var ortada!
Son yıllarda orada sessiz ama çok büyük bir savaş sürmekte.
Kıyı ülkeler birbirleriyle MEB anlaşmaları yaparak deniz altındaki doğalgaz ve hidrokarbon yataklarına çökmek istiyor!
Her ne kadar Türkiye Akdeniz’ de istenmiyorsa da boş durmuyor; Libya ve Mısır’ la MEB anlaşmaları yapmaya çalışıyor.
Gazze ve Suriye kazanılırsa onlarla da bu anlaşmayı yaparak Akdeniz’de kazanımlarımızı artırma imkanımız olacak.
Elbette önce İNSAN!
Acımasız dünyada güçlü olan ülkeler üç kuruşluk menfaati için insanları topluca katlederken elbette kayıtsız kalamayız, kalmamalıyız da ama akıllı olmak ve oyunu kuralına göre oynamak lazım!
“Hadi savaşalım!” diyemeyiz.
Hamlelerimizi iyi tasarlayıp bir hareketle ŞAH-MAT yapmalıyız.
Hadi “Gazze bitti” diyelim, sırada Suriye var!
Ona da “eyvallah!”
Sonrasında KIBRIS!
Biliyorsunuz, KKTC devlet olarak tanınmıyor ve ada yalnızca Rumların sayılıyor.
Yarın ne malûm oraya çökmeyecekleri?
Aslında bunu aleni dile getiriyorlar ama biz Ali Rıza Bey hesabı
“Aman tadımız kaçmasın!” diye komşularımızı kırmayalım, onlarla iyi geçirelim derdindeyiz.
“Yahu ne işimiz var orada burada? Savaşa ne gerek var?” diyerek içe kapanırsak “KAYBEDERİZ!”
Elbette üstümüze gelecekler; ambargo uygulayacak, ekonomimizle oynayacak, içimizdeki ajanlarıyla kaos yaratmaya çalışacaklar! Bizim uyanık olup onlardan önce ortaya bir strateji koymamız gerekiyor.
Savunmayla olmaz!
İş oraya varmadan düşmana gücümüzü göstermek zorundayız!
Şimdi iyi düşünün!
Belki çok kısa zamanda olmayacak bu işler ama çocuklarımızın, torunlarımızın bu topraklarda huzur içinde yaşamasını istiyorsak; bugün önlem almak zorundayız!
Öyle “ondan bana ne, bundan bana ne?” diyerek ancak günü kurtarabiliriz!
Yarınlarımız olmaz!
Saygılarımla
Sebahat Karagöz