Cemaatlerin ve tarikatlarin ortak özelliği bağlı oldukları otoritenin devlet otoritesinden uzakta yapılanmasıdır.
Yabancı ülkelerde bu gibi yapılanmalar yakından takip edilir, hatta devletin istihbarat birimleri tarafından yönetilir.
Asıl sorun; devletin güvenlik birimlerinin de bir başka ülkenin denetimi veya etkisi altında olma halidir. Bu durumda, devletin güvenlik birimleri etki altındaysa, o yapılar bizzat onların desteğiyle palazlanır ve devlet erkine rağmen bu yapılar kendi otoritesini genişletip, derinleştirir. Bu durum neredeyse zamanla “paralel devlet” yapısına dönüşebilir.
Eğer, devletin güvenlik birimleri bu gibi yapılarla ilgilenmez, onları kendi hallerine bırakırsa bu kez de bu yapıların üst kadrolarıyla irtibata geçen yabancı istihbarat birimleri onları kendilerine hizmet ettirir. Bu istihbarat birimleri bu gibi yapıları her zaman ele geçirecek materyalleri ellerinde bulundururlar.
Bugünün teknolojileriyle her şeyi an be an takip etmek mümkündür.
Tarihi süreç içerisinde tarikatlar, medreseler, tekkeler, zaviyeler ya devletin resmî mahiyetteki kurumları olmuşlar ya da eğitimde yetersiz kalındığı için teokratik yapı içerisinde bütünsel eğitimin bir parçası olmuşlardır.
Geçmişte durum böyleyken, zamanla mektepli eğitime geçilmesiyle birlikte bu yapılara ihtiyaç azalmıştır.
Osmanlıda bu konuya en çok önem veren padişah II. Abdülhamit olmuştur. Talihsiz bir dönemin Padişahı olan Abdülhamit yıkılış döneminin zorluklarına rağmen eğitimi medreselerden okullara taşımaya çalışmıştır.
Cumhuriyetle birlikte ise eğitim merkezleri sadece okullar olmuşlardır. Diyanetle birlikte, din görevlilerinin eğitimi dahi okullara bağlanmış 1924 yılından 1930 yılına kadar 29 merkezde dört yıllık İmam Hatip okulu hizmete girmiştir.
Netice olarak; devlet dini eğitimin okul dışına taşınmasının önüne geçerek bu eğitimin devlet otoritesine bağlı şekilde yürütülmesini sağlamalıdır. Aksi halde dini yapılanmaların zaman zaman devlet yönetimiyle çatışır hale gelmesi söz konusudur..